Biraz daha soğusa hava Dragor nehri donacaktı. Babadağ’dan esen her rüzgâr insanın içine işliyordu. İşte, böyle herkesin evine kapandığı bir havada, ellerinde bavulları, sırtlarında umutlarıyla onlarca delikanlı belirdi Manastır sokaklarında. İdadinin ana kapısından çıktıklarında, mezuniyetin heyecanıyla, belki de dönüp hiç bakmadılar hasretini duyacakları mekteplerine, yuvalarına.
1898 yılı Aralık ayının ortasında mezun oldu Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi’nden. O seneki mezuniyette, iki Selanikli, Mustafa Kemal ve Ahmet Tevfik birinciliği paylaşmışlar ve ortak gururla Selanik yolunu tutmuşlardı.
O güne dek gittiği her okulda öğretmenlerinin takdirini toplayan Mustafa Kemal, çalışma azminden ödün vermeden Harbiye’ye başarılı bir şekilde geçmeye hak kazanmıştı. Harbiye’ye katılış yapacağı tarihe kadar Selanik’te ailesi ve arkadaşlarıyla tatilini geçiren Mustafa Kemal, 1899 yılı Şubat ayı sonunda Selanik rıhtımında bir vedaya daha hazırlandı. Doğup büyüdüğü topraklardan ilk defa ayrılacak, ilk defa bu kadar uzağa gidecek olan Mustafa Kemal kararlı bir şekilde vapura bindi ve İstanbul’un yolunu tuttu.
13 MART 1899
Ege sularında yol alan Selanik vapuru, yıllar sonra o toprakların kahramanını taşıdığını bilmeden önce Çanakkale boğazından geçti ve sonrasında İstanbul’a, payitahta ulaştı. Karaköy iskelesinden ilk defa boğazı seyreden Mustafa Kemal, Sarayburnu’nu, kız kulesini, Üsküdar’ı gördüğünde kim bilir neler düşünmüştü? Modern Beyoğlu apartmanları, hanları, okullar, camiler, kiliseler, sinagoglar arasından Pangaltı’na giderken neler hissetmişti?
Mustafa Kemal’in ilkleri yaşadığı ve Harbiye mektebinin kapısına vardığı o gün takvimler 1 Mart 1315’i yani 13 Mart 1899’u gösteriyordu. Mustafa Kemal buradaki 1315 Duhullülere Mahsus Künye Defteri’ne “Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahalleli Gümrük Memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi’nin mahdumu uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik 96” olarak kaydolundu. Atatürk kayıt sırasına göre günümüzde başka kimseye verilmeyen “1283” apolet numarasını, idadiden arkadaşı Selanikli Ahmet Tevfik Efendi (96) 1282, Manastırlı Recep Fahri Efendi (95) 1284 numaralı apoletleri aldılar.
HARBİYE YILLARI
Harbiye, kurumsal hafızası ve kendine verilen önem ile birçok farklı alandaki eğitimi, kaliteli hocalardan, disiplinli bir şekilde alınabilecek bir mekteptir. Mustafa Kemal de çalışma disiplinine sahip, başarılı olmaya her daim hevesli ve kararlı bir öğrencidir. Bu özellikleri ile Harbiye katılışından iki ay sonra arkadaşları arasında sivrilerek sınıf çavuşu olmuştur.
Her insan girdiği yeni ortamlarda önce tanıdık simalar arar, onlara yakınlık duyar. Mustafa Kemal’in ilk arkadaşları da idadiden beraber geldikleri olmuştur. Birinciliği paylaştığı Ahmet Tevfik, çocukluk arkadaşı Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Kazım (Karabekir), Ömer Naci, Kazım (İnanç), Kazım (Özalp), Ali Fethi (Okyar) ilk arkadaşlarındandı. Mustafa Kemal sadece kendi devresiyle değil alt ve üst devreleriyle de sıkı münasebet içerisinde bulunduğu için hemen her devreden arkadaş edinmiştir.
Kendi söylemine göre Harbiye birinci sınıfta dersleri geçse de istediği başarıyı elde edemeyen Mustafa Kemal, ilk yıl 635 mevcutlu piyade sınıfında bütün derslerden 484 not alıp 9’uncu oldu. İkinci yıl notlarını artırıp 522 not alıp 420 Harbiyeli arasında 11’inci oldu. Harbiye’yi müteakip Harp akademisini bitirip kurmay olmak isteyen Mustafa Kemal bu yüzden derslerine önem vermiş ve üçüncü, son yılda üç yıllık notları toplamıyla devresini 8’inci olarak tamamlamıştır.
Mezuniyetinde dereceye giren Harbiyeli 1283 Mustafa Kemal kurmay olmaya hak kazandı. Artık meçini çıkarıp kılıcını kuşanma vakti gelmişti. Teğmen olarak mezun olduğunda sicili 1317 P.8 (1901-P.8) olarak işlendi.
HARBİYE TERBİYEDİR
Mekteb-i Şahane-i Harbiye 1834 yılında kurulmuş olsa da Dünya’da düzenli ordu sistemini kuran Mete Han’dan gelen bir kurumsal hafıza ve geleneğe sahiptir. Modern anlamda disipline edilmiş bir eğitimle subay yetiştirmek adına kurulan Harbiye, kurulduğu günden günümüze kadar başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tarihimizin köşe taşlarını oluşturan komutan ve devlet adamı yetiştirmiştir.
Dönemin eğitimi incelendiğinde Harbiye’de verilen eğitimin sivil eğitimin çok çok üstünde olduğunu görürüz. Yabancı dil, adabı muaşeret, Türkçe telaffuz (diksiyon), güzel konuşma, bir konuyu takdim gibi dersler yetişen subayları donanımlı ve engin bilgi birikimine sahip döneminin entelektüelleri olarak yetiştiriyordu.
Atatürk’ün bu dönemdeki şanslarından biri de Harbiye kadrosunun çok nitelikli insanlardan oluşmasıdır. Dönemin okul komutanı Mustafa Zeki Paşa tam 24 yıl (1884-1908) bu kutsal yuvaya komutanlık yapmış ve tarihimizi parlatan nice insanlar yetiştirmiştir. Aynı zamanda o dönemde öğretim başkanı olan Esat Paşa idi. Esat Paşa da tarihimize katkısı olan subaylarımızdandır. Çanakkale muharebelerinde 3’üncü kolordu komutanı olarak Atatürk’ün de komutanlığını yapmıştı. Atatürk bu dönemde diğer derslerine giren hocalarından da çeşitli zamanlarda hep övgüyle bahsedip, kendine katkılarını anlatmıştır.
Mustafa Kemal, körü körüne ders çalışan sadece not almak için çabalayan bir öğrenci olmamıştır hiçbir zaman. Bu özelliklerini sınıf arkadaşı Hayri Tırnovacık ‘‘Mustafa Kemal sınıfın en zeki talebesiydi. Hallerinden, yaşlarından umulmayan bir olgunluk vardı. Çok kuvvetli bir ikna kabiliyetine sahipti. Herhangi bir kavgaya karıştığını hatırlamıyorum. Sınıfta intikal ve zekâ kabiliyeti kıt, bedbaht talebeler vardı. Bu zorlamalardan müstağni vaziyette kitaplar üzerinde mütemadiyen kafa patlatan ezberciler gibi çalıştığını görmedim. Bilhassa merak ettiği derslerle ziyadesiyle meşgul olurdu. Riyaziye (matematik) ve edebiyata fazla düşkünlüğü vardı. Tevfik Fikret’in sis manzumesini beğenirdi. Namık Kemal’i ve Abdülhak Hamit’i okumaktan zevk duyardı. En fazla meşgul olduğu şeylerden biri de zamanın felsefesi ve fikri cereyanları idi. Sürekli olarak kafasını toplumun henüz halledemediği meselelerle meşgul ederdi.’’ şeklinde anlatmıştır.
Yeni tanıştığı insanları dahi karakteriyle etkileyen Atatürk, yakın arkadaşı Ali Fuat’ın evinde misafir olduğu bir gün Ali Fuat’ın babası İsmail Fazıl Paşa’nın arkadaşı dönemin önemli paşalarından Osman Nizami Paşa ile tanıştırılır. Bir süre sohbet ettikten sonra etkilenen Osman Nizami Paşa, Ali Fuat Cebesoy’un aktardığına göre; ‘‘Mustafa Kemal Efendi oğlum, görüyorum ki, İsmail Fazıl Paşa seni takdir etmek hususunda yanılmamış. Şimdi ben de onunla aynı fikirdeyim. Sen bizler gibi yalnız Erkân-ı Harp Zabiti (Kurmay Subay) olarak normal bir hayata atılmayacaksın. Sende memleketin başına geçen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum. Keskin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzerinde çok müessir olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma.’’ diyerek onda gördüğü istidadı dile getirir.
FİKİR İNSANI MUSTAFA KEMAL
Mustafa Kemal durmadan okuyan, kendini geliştirmeyi seven ve edindiği birikimleri ile her daim daha iyi yarınlar için düşünen, çabalayan bir fikir insanıdır. Harbiye yıllarında da dönemin yanlış gidişatını eleştirmekten geri durmamış, fikirlerini yaymak ve arkadaşlarını, insanları etkilemek için sık sık kaleme başvurmuştur.
En yakın arkadaşlarından Lütfi Müfit Özdeş o günleri şöyle anlatır; “Daha o zaman mektepte iken şuursuz, düşüncesiz kötü bir idareye karşı vicdan ve ruhundan fışkıran inkılapçı düşünceleri bilhassa kayda şayandır. Her okuduğu ders, her mütalaa ettiği ilim ve fenni dikkatle tahlil ederek neticeyi alırdı. Bütün talebe arkadaşlarının ders müşküllerini makul ve mukni cevaplarla izah ederdi. Erkânıharbiyede mesleğe ait ihtisas derslerinde en iyi notu Büyük Şef almıştır.”
Sözlerini ulaştıramadıklarına fikirlerini ulaştırmak için her şeyi göze alan Atatürk o dönemde gazete çıkarmıştır. Lütfi Müfit Bey; “Büyük Şef, şuursuz idareden o derece ıstırap duymuştu ki daha mektepte iken o zamanki idareye karşı arkadaşları ile hasbıhâller, tenkitlere başlamış ve hatta büyük tehlikelere rağmen haftada bir iki defa gizli olarak gazete bile çıkarmışlardır.
Daha o zaman evlâdı bulunduğu asil Türk milletine ileride ne büyük hizmetler yapmaya namzet olduğunu pek güzel anlatıyordu. Onun her hâline olduğu gibi dürüst düşüncelerine meftun olan ve candan inanan arkadaşları o büyük adamın etrafına toplanmışlardı.” şeklinde o günleri anlatır.
Harbiye’de bir üst sınıf, harp akademisinde sınıf arkadaşı olan Asım Gündüz ise şöyle anlatır onu; “Gerek Harbiye’de, gerek Harp Akademisi’nde bir şey dikkatimi çekmişti. Doğu illerinden ve Anadolu’dan gelen arkadaşlar, İstanbullular gibi, yalnız dersleriyle meşguldüler. Sadece Manastır İdadisi’nden gelen arkadaşlarımız daha çok uyanık, daha çok Batı’ya dönüktüler. Onlar derslerinin dışında memleketin meselelerini de tartışıyorlar, bu konularda fikirler ileri sürüyorlardı. Mustafa Kemal de bunlardandı.”
“Beni, Mustafa Kemal’le ilk tanıştıran eski arkadaşım Fethi Bey (Okyar) olmuştu. Mustafa Kemal, çok güzel giyinir, çok güzel konuşur, kimseyi kırmaz, terbiyeli bir çocuktu. Doğup büyüdüğü Selanik’in Batı’yla daha çok bağlantılı bulunması sebebiyle olacak, dikkati çeken fikirleri vardı. Etrafına topladığı arkadaşlarla cesaretle konuşuyor, onları güzel konuşmasıyla kısa zamanda tesiri altına alıyordu. Bizlerin okumadığımız birçok vatan şiirlerini sık sık tekrarlıyordu. Namık Kemal’in bütün şiirlerini bir defterde toplamıştı. Bu şiirleri kısa zamanda bütün arkadaşlar defterlerimize yazmış ve ezberlemiştik. Mustafa Kemal “Milletleri uyandıracak olan fikir adamları, devlet adamlarıdır.” diyordu. Yabancı lisana karşı büyük bir hevesi vardı. Bu maksatla, Beyoğlu’nda bir Fransız madamına pansiyoner olmuştu. Bu Fransız kadın, Fransız Sefareti kuryeleriyle, İttihatçıların Paris’te yayınladıkları gazeteleri getirtiyor ve Mustafa Kemal’e veriyordu. Fransız kadın aynı zamanda Mustafa Kemal’e Fransızca dersi veriyordu. Bizler, vatan, millet ve Türklük fikirlerini ilk defa, Harp Akademisi sıralarında ondan duymuştuk. Bizim sınıfta en iyi Fransızca bilen Ali Fuat’tı (Cebesoy). Çünkü Ali Fuat Fransız okulundan Harbiye’ye gelmişti. Onu takiben de Mustafa Kemal iyi Fransızca bilirdi. Mustafa Kemal, Harbiye’de iken her tatilde Selanik’te bir Fransız okulunun tatil kurslarına devam ederek lisanını ilerlettiğini söylerdi.”
Atatürk, Harbiye yıllarında kendi fikirlerini destekleyici çok kaynak ve yazar okumuştu. Edebiyatın her türünü okumaya gayret eden Mustafa Kemal en çok, Mehmet Emin Yurdakul, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Ziya Gökalp, Jean Jacques Rousseau, Montesquieu, Voltaire’den etkilenmiştir.
1283 İÇİMİZDE
Bu güne kadar Atatürk’ün yaşamının her dönemi birçok yazar tarafından kalemi alınmış farklı açılardan anlatılmıştır. Ancak, Harbiye yılları onu yaşamının sonuna kadar taşıyan temeldir, fikirlerinin yıkılmaz duvarlarına karılan harçtır. Atatürk’ün vatan ve millet fikirleri Harbiye’de olgunlaşmış, devrim fikirleri burada somutlaşmıştır.
Büyüklüğü tüm Dünya’da kabul gören Başkomutanımız, Türk milletinin kalbinde, her Harbiyelinin ise ruhunda yer edinmiştir. Onun okuduğu sıralarda okumak anlatılmaz bir gurur verir insana. Giydiğin üniformadaki asalet, ruhundaki ulviyet, fikirlerindeki selamet, mesleğindeki keramet, bedenindeki riyazet seni asker yapar ve Harbiyeli feraseti kazandırır.
Harbiyeli Mustafa Kemal dün olduğu gibi bugün de meçini kuşanmış hazır bekliyor Mekteb-i Şahane’de.
Harbiye bir yuva, Harbiyeli olmak ise hiç kaybolmayacak bir ruhtur.
Nerede, nasıl olursa olsun ilelebet “1283 İÇİMİZDE!”
Sizin gibi genç kardeşlerimizin, geçmişimize sahip çıkması araştırması ve bununla yetinmeyip bunları duyurma-yayınlama çabası tekdire değer,tebrik ediyorum.