Ve kitap kağıdının tutuşup yandığı sıcaklıkla başladı her şey. İnsanoğlu düşünmemeyi seçti, kitaplara düşman oldular. Ve biraz düşünedursunlar korku ile vazgeçmeyi tercih ettiler. Konforlarını bozmamak adına tabii. Ray Bradbury’n distopya türündeki çarpıcı eseriydi Fahrenheit 451.

Hikayemizin kahramanı Guy Montag isminde sıradan bir itfaiyeci. Yazarın bu dünyasında itfaiyeciler yangınları söndürme görevinde değillerdi, tek görevleri kitapları yakmaktı. Evet kurtarıcılıktan ziyade infaz memurlarıydı itfaiyeciler. Kitap bir tehlikeydi, düşünmeydi ve yok edilmeliydi. Bay Montag’ın tam olarak yaptığı da buydu, kitapları yakmaktı ve bu işi on yıldır azimle yapmaktaydı. Bir gün Bay Montag komşularının 17 yaşındaki kızları Clarisse ile tanışır ve dünyası değişir. Adeta yıkıma uğrar. Sıradan, sorgulamadığı hayatını sorgulamayı öğrenir bu genç kızdan! Clarisse Montag’ın ufkunu açmayı başarır. Mutlu olmak ya da olmamak, temeldeki sorun budur. Herkes gibi Montag da bu sorudan bu vakte kadar kaçmıştır. Rahat bir şekilde yaşamak varken neden düşünmek isterdi ki insan? Yaşadığı dünyayı anlamlandırmak içindi elbette. Montag da bu soruyu kendine sorarken aynı zamanda çevresini tahlil etmeye başladı. Eşi Mildred Morgan, 10 yıldır yaptığı işini ve çavuşu Beatty ve diğer arkadaşlarını iç dünyasında sorgular ve duygularına yenik düşerek de açıkça sorgulamaya başlar. Yaşamın öyle de tozpembe olmadığını fark etmiştir, fark etmiştir ve artık geri dönülmez bir yola girmiştir. Rahatı çoktan kaçmıştır, mücadele ruhu ile kitaplara tutunmak ister, tabii kurgu bu ya ne mümkündür. Ve hayatı birkaç gün içerisinde karmaşık hale bürünür. Övgü ile anılırken hainlikle suçlanır, infazına karar verilir. Barınamayacağı bu dünyasından kaçmayı dener ve başarır da. Aslında yanlışları doğruları ile yer değiştirmiştir, ya da bu yozlaşan yaşam tarzının doğruları ile kabul edilen yanlışları.

READ  Proleter Selamı

Birçok okuyucu ve eleştirmen Bradbury’n dönemin baskıcı rejimini eleştirdiğini ifade etse de aslında romanının yanlış yorumlandığına, televizyonun hayatımıza girmesi ile, kitaplara ve edebiyata olan ilginin azalmasını eleştirmek amacıyla yazdığını bir söyleşide dile getirmiştir. Eserde suçluların devlet olmayıp, halkın olduğunu savunmaktadır. Aslına bakılırsa eseri okuduğumda benim de düşüncem rejimi eleştirdiği yönündeydi. Eserin son sözünde böyle bir aydınlanma yaşadım. Çağımızda da büyük bir sorun olan TV izleme oranının yüksekliği, yanında da sosyal medya-internet bağımlılığı ve kitap okuma oranımızın git gide düşmesi Ray Bradbury’n isyanını aklar nitelikte. Aslında beynimiz dile gelebilseydi, bize ne demek isterdi diye sorsak fena olmazdı sanırım. Hem okurken, hem de okuduktan sonra düşündüren ve eskimeyen bir eser. Okumanız dileğiyle.

Önceki İçerik“Parmaklıklar Arkasına”
Sonraki İçerikPsikoloji Biliminde Ekoller

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız