Kaçabildiğin kadar kaç! Kaçıncı yüzyılın hızında yaşıyorsun farkında mısın? Önce mutsuzluktan sonra yalnızlıktan en son ölümden bu kaçışların.
Sen de ben de hepimiz bu sonun, kaçışın farkındayız da kendimizi kandırmayı sever gibiyiz. Rengarenk telaşların içine kapılmak dünyanın insanoğlu üzerindeki cilvesi değil de nedir? Yokluğun içinde kayboluşumuzun rüyasını yaşıyoruz. Her gün yeniden aşık oluyoruz buralara. İçimize çekiyoruz tertemiz yaşamlarımızın hasret kalınan havasını! Dibine kadar batıp her yükselişi kâr bildiğimiz takvim yapraklarını yırtıp atıyoruz bir bir. Duvarları boyuyoruz da yüreklerimizi renksiz bırakıyoruz ya en çok da bu gücüne gidiyor insanın.
Aydınlatıyoruz da camlarla odalarımızı, günlerimiz gülümsemelerimizin sıcaklığına hasret. Vaz mı geçtik gerçekten? Dünyaya gelişimiz bu kadar mucizevi iken yaşamlarımız basite mi alınır? Öylece geçip gitmek için fazla erken değil mi? Unutma! Durmak için “ÖLÜM” var, yaşamak için “NEFES”
Göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zaman içinde YAŞAMAYA bekleniyorsunuz!
Buyrun geçici heveslerinizin peşinden değil, kalıcı zevklerinizden devam edebilirsiniz yolunuza…