6.7 C
İstanbul
Cuma, Kasım 22, 2024

Kendimizi Dolandırıyoruz !

 

Günlük rutin hayatımızda bazen başımıza gelen veya gelecek şeylerden korkarız. En çokta dolandırılmaktan korkarız. İnsanların bizi ya bir şeyler alırken maddi olarak dolandırmasından ya da tanıştığımız yeni insanların duygularımızla oynayıp kandırmasından korkarız. Aklımıza bunlardan bir dönem viral olan telefon dolandırıcılığı geliyor. Ne profesörler, “dikkat edin” uyarıları veren ne yetkililer bile dolandırıldığı düşünülüğünde durum daha trajik komedi bir hal alıyor. Peki ya en büyük dolandırıcı bizsek ? Ya korktuğumuz şeyler aslında basit şeyler olup, en büyük dolandırıcılığı veya kandırmayı kendimize yapıp ısrarla görmezden geliyorsak ? Peki bizler kendimizi nasıl dolandırırız ? İnsan kendini neden dolandırır ?

Birçoğumuz farkında olmadan genellikle sonuç veya gelecek odaklı yaşarız. Örneğin işe gidip çalışıp para kazanmamız gerekir. Bir günlük rutin olarak baz alırsak işe gitmek için evden çıkarız, hedefimiz ise iş yerine varmaktır. Yolda giderken genellikle hep hedefe odaklı oluruz. Geç kalmamak için trafikte bir dakika beklemeye bile tahammül edemeyiz. Aylık rutin olarak baz alırsak işe gider çalışır, geliriz. Önemli olan ay başı maaşı almak, yaşamak için gereken standartları karşılamak ve borçları ödemektir. Koca bir ay sabah-öğle-akşam yalnızca bunlara odaklanırız. Elimizde ki otuz gün boyunca, yalnızca üç veya dört gün gezip, eğlenip, mutlu olmak için çaba sarf ederiz. Eğlenip gezebilmek, kendimize vakit ayırabilmek için şu gün gelse de rahatlasam diye devamlı olarak tatil günlerinin yolunu gözleriz. Oysa ki anı kaçırmadan, sonuç odaklı değil de süreç odaklı olsak, yarını düşünüp durmak yerine bugüne de odaklansak, aslında ayın sadece üç-dört gününü değil otuz gününü birden yakalamış oluruz.

Gelecek korkusu ve kaygısı hayatımızın büyük bir kısmını yiyip bitiriyor. Yarını düşünüp bugünü kaçırırken, yarın olduğu zaman ise yine o günü kaçırıp bu sefer diğer yarınları düşünmeye başlıyoruz. Yani hiçbir zaman anı yaşamıyoruz. Sürekli olarak bize ait olmayan yarınların peşindeyiz. Ben, size geleceğinizi düşünmeyin demiyorum, sadece anı kaçırmayın diyorum.

READ  Bir Toplum İronisi: Otomatik Portakal

Sizler de pek çok kez hayatınızı istediğiniz gibi kontrol edemediğinizin farkındasınızdır. Planlarınızın boşa çıktığı zamanlar olmuştur ya da işlerin istediğiniz gibi gitmediği pek çok zaman… Bunlar olacak, hepsi gayet normal şeyler. Biz gelmemiş yarını planlamaktan, olmamış sorunları çözmekten, kaybedilmemiş geleceği kazanmaktan kafamızı kaldıramadığımız için artık çok yorulduk. Hayat bize zevk vermemeye başladı, sadece belirli günler ve anlar için yaşıyor gibiyiz. Bir örnek ile size geleceği düşünmenin ve sürekli plan yapmanın, her şeyi kontrol etmeye çalışmanın ne kadar mantıksız olduğunu göstereceğim. Ben gelsem ve size desem ki “Planlamamı yaptım, her şeyi hesapladım, tam bir yıl sonra milyon dolar sahibi olacağım. Hatta bir kaç yıla da milyarder olmam kesin. Bana şimdi, şu an yüz bin lira borç verirsen benimle birlikte zengin olma olasılığın çok yüksek.” Önce şunu demez misiniz? Ya arkadaşım sen iyi misin nereden biliyorsun bu kadar zengin olacağını? Ne malum işlerin istediğin gibi gideceği? Parayı verip ya zengin olamazsak? Ya parayı verdikten sonra bir daha seni görmezsem? Bakın burada önemli iki şey var. Bunlardan birincisi, ne olursa olsun sorgulamak, diğeriyse gelecekte gerçekliği kesin olmayıp yalnızca varsayımdan ibaret olduğunu hissettiğimiz durumların gerçekleşme ihtimalinden emin olma duygusu. Peki siz geleceğinizdeki problemlerden veya yaşayacağınız sıkıntılardan ne kadar eminsiniz ? Neden sadece sıkıntı yaşayacakmış gibi yaşıyorsunuz ? Neden bizi biz yapan sorunlardan bu denli kaçıyoruz ?

Sorunlar bizi büyütüp geliştiren en önemli olgulardır. Peki sorunlar bize köstek olmaktan çıkıp ne zaman destek olur ve bize yol gösterir ? Karşımıza karar vereceğimiz ne çıkarsa çıksın önce olumsuza odaklanmamamız gerekir. Çünkü maalesef bizlerin sürekli gelecek korkusu duyma ve olumsuza odaklanma gibi büyük bir alışkanlığı var. Herkesin dediği şey ”Ben en kötüsünü düşüneyim iyisi olursa sürpriz olur.” Hayır! Sen en kötüsünü düşünerek başladığın için beynine en kötüsünü yapmak için emir veriyorsun. En kötüsüne odaklandığın için en kötüsünü seni buluyor. Sen baştan en kötüsüne razı bir haldesin zaten nasıl olur da iyi olan seni bulabilir ki? Sen Allah’a diyorsun ki ”Ben iyisini isterim, isterim ama kötüsüne de razıyım. Çünkü, bana iyisini veremeyebilirsin, bende pek kendime inanmıyorum zaten. Bu yüzden en kötüsü de benim için yeterlidir.” Ağzımızdan çıkanlar ile kaderimizi belirlediğimiz bu evrende, olumsuzlukları kabul edip olumlu gelişmelerin bizi bulmasını beklemek çok büyük bir çelişki.

READ  Ağaçların Sıhhatine İmrenmek

Bir de şöyle bakalım: Anneniz size git mutfaktan tuzu getir dese ve siz de kalkıp mutfağa giderken ”Tuzun nerede olduğunu bilmiyorum ki.” deseniz beyninize öyle emir vermiş olursunuz. Dolayısıyla tuzu ararsınız, ararsınız göremezsiniz ve anneniz gelip gözünüzün önündeki tuzu alır, sizde şaşkınlıkla bakakalırsınız “Nasıl göremedim?” diye. Buna psikolojide “Schotoma” denir.

Schotoma; psikolojik körlük anlamında kullanılır. Bizlerde gün içerisinde kendimizi olumsuz durumlara odaklayarak beynimizi körleştiriyor ve potansiyelimizi gün yüzüne çıkartamıyoruz. Bu yüzden kişiler şu an için çabalamak yerine gelecekleri için bir şey yaptıklarını, hayatlarını daha güzel ve standartları daha yüksek bir yere taşımaya çalıştıklarını bunun için bunca kaygı ve planı yaptıklarını savunurlar. Çünkü kendilerini dolandırmayı, kandırmayı severler. Şimdinin gücünü, anı yaşamayı es geçerler.

Kendinizi kandırmaktan vazgeçin! Gelmemiş sorunlarla yaşamayın, çünkü o planını yapıp kafanıza taktığınız yarın, aslında bugün, yaşadığınız tam şu andı. Peki siz ne yapıyorsunuz hala yarını mı düşünüyorsunuz? Şimdi şu an son kez kendinizi dolandırın ve yaşadığınız ana odaklanın. Sonuç kadar süreç de önemlidir. Bir gün o yarın hayatınızda olmayabilir…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Mertcan Sezer
Mertcan Sezerhttps://mertcansezer.wixsite.com/yasamkocu/iletisim
Merhabalar,         Ben Mertcan Sezer. Muğla/Dalaman doğumluyum. Yeditepe Üniversitesi'nde aldığım eğitimler sonucunda Uluslararası Yaşam Koçu / NLP Master oldum ve  güncel olarak belirttiğim alanlarda bireysel koçluk, eğitmenlik yapmaktayım. Akademik hayatıma İstanbul Üniversitesi - Sosyoloji bölümünde devam etmekteyim.       Hayatım şu an gözlemlediğim herkes kadar ''Yaşamak istenilmeyecek'' bir haldeydi. İntihar etmek isteyen ve eyleme geçmiş birinden şimdi bir gün dahi kayıp etmek istemeyen her anı dolu dolu yaşan biri olmanın sırlarını paylaşıyorum. Ne kadar çok insan hayattan zevk alırsa o kadar mutluluk ve enerji doluyorum. Bu hayat bize verilen bir armağan, hemde tek sefer verilen. Bunun değerini bilmesi için herkese değmeye, onların kalplerine dokunmaya çalışıyorum. Çünkü;      Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur.                         Oscar Wİlde

Related Articles

1 Yorum

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles