Orhan Oğuz’un yönetmenliğini yaptığı, Derya Alabora, Mevlüt Demiryay, Fikret Kuşkan, Menderes Samancılar’ ın oynadığı oldukça karanlık ve çok güzel bir film. 1992 yapımı bir Türk filmidir. Derin anlamlar barından bu film toplumdan dışlanmış, ”ötekileştirilmiş” iki insanın dostluğunu anlatıyor. Beyoğlu’nun arka sokaklarında karanlığa mahkum bırakılmış bir trans ile cücenin başından geçenlere, dışlanmış bir hayat hikayesine tanıklık ediyoruz.
Çekildiği yıllarda birçok ödül alan film, senaryo ve oyunculuklarıyla çok başarılı. O senelerin çokta profesyonel olmayan çekim teknikleriyle, belki de yönetmenin tercihiyle ışık kullanımı oldukça az. Filmdeki gerçeklik insanı oldukça etkiliyor. Hatta rahatsız ediyor.
Filmin en çarpıcı bölümü cücenin toplum tarafından aşağılandığı son bölümlerinde “ Ben cüce değilim, asıl cüce sizlersiniz, sizin ruhlarınız cüce” sitem dolu cümlelerle feryat etmesiydi. Cüce karakter olarak oldukça sağlam bir düzende verilmiştir; insancıl ve merhametlidir. Cüce görüntü olarak her ne kadar küçük olsa da doğrular ve karakter olarak oldukça büyük bir kişilik olarak çizilmiştir. Filmdeki bir başka etkileyici sahne ise cücenin ölüm süreci ve travestinin onun ölümü sırasında cüceyi kucağına alıp ağlayışıydı. “Eğer bir gün geri dönersem beni tanır mısın? Tanırım tabii insan dostunu kokusundan, bakışından, sümkürmesinden tanır. Hem sen dönersen ıslık çalarsın işte o zaman tanırım seni..
Gece karanlığında ‘’cam cama, can cana’’ diyerek tokuşturulan kadehler, başlayan yağmur… Cüceyi kucağına alan travesti koşmaya başlar ve şöyle bağırır: ‘’Hep sakin olma, bağır, sev, aldat, aldatıl; hayat bu! ‘’
“Mutlaka izlenmesi gerekenler” listesine eklenmesi gereken bir film. İyi seyirler..
Harika öneri. ??