8.2 C
İstanbul
Perşembe, Kasım 21, 2024

Falih Rıfkı Atay

Falih Rıfkı Atay, kendi adlandırması ile Osmanlı İmparatorluğu’nun son çocuklarından biri olarak dünyaya geldi. İmparatorluktan ulus devlete geçiş aşamalarının hepsine tanıklık edip içinde bulunan Falih Rıfkı Atay, eserlerinde dağılma dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını konu olarak aldı. Edebiyatımızda gezi ve fıkra yazıları ile ön plana çıkmış olsa da gençliğinden itibaren çeşitli dergi ve gazetelerde yazarlık yapmış, daha sonrasında İstanbul’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne üye olan Falih Rıfkı, Ankara hükümetinin sözcüsü olarak yazılar kaleme almış,1 milletvekili olarak da görevde bulunmuştur. Bundandır ki edebiyatçı kişiliğinin yanı sıra gazeteci, siyasetçi ve tarihçi kimliği ile Falih Rıfkı Atay’ı pek çok kez sahnede görmekteyiz.

Falih Rıfkı Atay 1893 yılında, Hoca Hilmi Efendi ve Huriye Cemile Hanımın çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. İlk olarak Sıbyan mektebine giden Atay daha sonra Rehber-i Tahsil Rüştiyesine devam etti. Rüştiyeyi bitirdikten sonra müdürlüğünü Hüseyin Cahit’in yaptığı Mercan idadisine başladı. İdadi yıllarında edebiyat ile ilgilenmeye başlayan Atay, ilk yazısını Faik Sabri’nin çıkardığı “Çocuklara Mahsus Gazete” için yazmış lakin yayınlanmamıştır. Atay, ağdalı bir dil kullandığı yazısını 1907’de yani daha 13 yaşındayken yazarlık hevesine kapılarak kaleme aldığını dile getirmiştir.2 İlk şiirini ise edebiyat öğretmeni Celal Sahir’in yardımı ile Nisan 1909 tarihli Servet-i Fünun’da “Kenarı Kabrinde” ismi ile yayımladı, böylece Falih Rıfkı edebiyat hayatına adım atmış bulunuyordu. Bu yıllarda Atay’ın düşünsel gelişimi üzerinde etkili olan isim Ziya Gökalp’tir. Atay, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Genel Merkez üyesi ve gençlerin eğitiminden sorumlu olan Gökalp’in hem seminerlerini hem de yayınlarını yakından takip etti. Düşünce akımları içerisinde Türkçülük ve öncülerinden Ziya Gökalp, Atay’ın üzerinde belirli etkilere sahiptir. Sadece Türkçülük açısından değil Türkçenin kullanımı ve kullanılan eski sözcükler yerine yeni Türkçe sözcüklerin kullanımını sağlama açısından da Atay’ın üzerinde belirli bir etkiye sahiptir.

Daha sonra Darülfünun Edebiyat bölümünü bitirdi. Bu dönemde meydana gelen 31 Mart isyanını, “on gün süren bir yılgın tedhiş havası” olarak nitelendirdi. Bu nedenle yüksek öğrenim yıllarında isyanı bastıran İttihat ve Terakki’den yana tavır aldı. 1912 yılında İttihat ve Terakki hükümetinin düştüğünü öğrendiği zaman altüst olmuş ve hemen kâğıda kaleme sarılmıştır. Ümitsizlik içinde haykırışa benzeyen “İttihat ve Terakki Evlatlarına” başlıklı küçük bir protesto yazısı yazmıştır. Tanin gazetesine yolladığı bu yazı, Falih Rıfkı Atay’ın siyasi bir gazetede çıkan ilk yazısı olmuş ve böylece gazeteciliğe de ilk adımını başlayan gazetecilik hayatını 1971’e yani ölünceye kadar sürdürmüştür. Aynı yıl Bab-ı Ali ve Dahiliye nezaretinde katiplik yaptı. Burada Talat Paşa ile birlikte Bükreş’e seyahat etti ve seyahat gözlemlerini Tanin gazetesinde yayımladı. Atay, bu manada seyahat edebiyatının gelişmesinde etkisi bulunan mühim bir yazardır. Ayrıca Tanin gazetesindeki yazılarından Zeytindağı kitabında ‘‘Üslup, dışından cenap taklidi bir şey, içinden acemi ve bir hayli çiğ’’(s.35) olarak bahsetmektedir. Yine Zeytindağı kitabında daha sonraları çocukça gördüğünü söylediği İstanbul Mektupları yazıları ilgi çekmektedir.

READ  Gizemli ve Nazlı Kız Kulesi

Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla Darülfünun’u yarıda bırakan Falih Rıfkı Atay yedek subay olarak Suriye’ye gitti, burada 4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa’nın hususi kâtipliğini yapan Atay pek çok önemli olaya tanık olup, cepheyi ve Arap vilayetinin durumunu birinci dereceden gördü. Birinci Dünya Savaşının sonlarına doğru 4. Ordunun dağılıp yerine Alman General Falkenhayn’ın komutanlığında Yıldırım Orduları Grubunun kurulmasıyla Cemal Paşa ile birlikte Almanya’ya gitti ve bu gezi boyunca Batı cephelerinin durumunu yakından gördü. Almanya gezisini tamamlayıp Şam’a döndüklerinde Kudüs’ün düşmesiyle Türk ordusunun civarda yapacak işi kalmamıştı böylece Atay, Cemal Paşa ile birlikte İstanbul’a döndü. Atay Suriye’de geçirdiği günlerini, gözlemlerini ve eleştirilerini Ateş ve Güneş, Zeytindağı kitaplarında anlattı.

Ateş ve Güneş, Falih Rıfkı Atay’ın bize aktardığı anılarla savaşın acı yüzünü göstermektedir. Atay’ın hissettirdiği çaresizlik ve yorgunluk hissi açık bir şekilde duyulmakta ve okuyucuyu düşünmeye itmektedir. Mesela Suriye cephesinin başarıya kavuşamayacağı onun yerine ordunun Anadolu’ya tahsis edilmesi gerektiği, Türk askerinin çöllerde bitap düşüp tabiri caizse sonuç alınamayacak bir şey uğruna can verdiği gibi düşünceler sıkça okuyucunun etrafını sarmakta ve cephenin gerekliliğini sorgulatmaktadır.

Anadolu’ya olan hassas yaklaşımını daha kitabın önsözünde belli eden Falih Rıfkı Atay şu cümleleri kurmaktadır: ‘‘Gerçek şu ki Anadolu’yu hiç tanımamışız. Bizim sevdiğimiz, acıdığımız, bildiğimiz gibi bir Anadolu yoktur. Köyler ne bizim merhamet ettiğimiz kadar bedbaht, ne de bizim anladığımız şekilde memnundur. Bunların bizim gözlerimize kapalı, dedikodularımıza yabancı, bizim kalplerimize uzak sırra ve keramete benzer bir varlık olduğuna dört buçuk seneden beri damla damla inandım.’’ Atay’ın, 1918’de yazmış olduğu önsözden bir kesit olan bu yazı ile inandığımız Anadolu’dan başka bir Anadolu olduğunu göstermek olduğuna inanıyorum ve yeni bir yurt tanıtıyormuş gibi Anadolu’yu tanıtmasının dikkatleri Anadolu’nun üstüne çektiğini, benimsediğini ve benimsetmeye çalıştığını görebiliyoruz.

READ  Demokrasi Orkestrasının Büyük Şefi

Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı’nın önsözünde Ateş ve Güneş’i Cemal Paşa’ya okuttuğunu söylerken eserinden şu cümleler ile bahsediyor: ‘‘Ateş ve Güneş’te birkaç subay ve neferden başka hiç kimsenin ismi yoktu. Eski Dördüncü Ordu Kumandanının dört yıl yanında çalışan bir yazardan beklediği, belki bu değildi. O kitabımda kendini aramıştı.’’ Gerçekten dediği gibi Ateş ve Güneş’te birkaç subay ve neferden başka kimsenin adı yoktu. Kitap çöl ordusuna yazılmıştı. Onların çektiği acılar, ıstıraplar ve kahramanlıklar adına. Devamında bahsettiği Cemal Paşa’nın adını da yazdığı Zeytindağı eserinde sıkça geçirecek kendisinin söylediği gibi ‘‘Zeytindağı’nda tarihin hakkını tarihe, Cemal Paşa’nın hakkını Cemal Paşa’ya verdim.’’ diyecektir.

Zeytindağı ise adını Birinci Dünya Savaşında Dördüncü Ordu Karargahının bulunduğu dağın isminden almaktadır. Zeytindağı Birinci Dünya Savaşına ait anı ve eleştirilerin bulunduğu bir eser olduğundan Ateş ve Güneş adlı eser ile benzer anı ve eleştirilere sahiptir. Aralarındaki farklardan biri Zeytindağı’nda daha kesin yargı ve eleştirilerin bulunmasıdır. Bu durum Ateş ve Güneş’in daha çok çekilen ıstırapları içermesi ve belli bir karakterden bahsedilmemesinden kaynaklansa da yazıldığı dönem ile de ilgili olduğu açıktır. Ateş ve Güneş, bir savaş sonrası eseri iken Zeytindağı, ulus devlet üzerinden mağlup bir imparatorluğun anılarına bakan bir eserdir. Ateş ve Güneş’in aksine kişiler net bir şekilde verilerek karakterleri ve görünüşlerinden bahsedilmiştir. Mesela Cemal Paşa sert profil çizen ama çizdiği profil kadar sert olmayan, gururlu bir kişilik olarak anlatılmıştır. Aynı şekilde Talat Paşa politikada başarılı, şark ahlakına sahip biri olarak nitelendirilmiştir. Bu yönden Zeytindağı için daha kapsamlı demenin doğru olacağını düşünüyorum.

Atay, Milli Mücadelenin ilk günlerinden itibaren Anadolu’da başlayan hareketi destekledi. 20 Eylül 1918’de yakın arkadaşlarıyla çıkarmaya başladıkları Akşam gazetesinde Milli Mücadele yanlısı yazılar kaleme alan Atay, Anadolu’da düşmana karşı verilen mücadeleyi İstanbul’da basın üzerinden vererek Milli Mücadele için kamuoyu oluşturdu.3 İzmir’in kurtuluşundan sonra da arkadaşı Yakup Kadri ile birlikte İzmir’e giderek Milli Mücadeleye destek verdi. Falih Rıfkı Atay, İzmir’e gitme kararını şu şekilde anlatıyor:

“Ben, ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren gündelik emri okurken duyduğum zevki duymadım. Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi. Ne olmuştuk, biliyor musunuz? Kurtulmuştuk. Ah Mustafa Kemal, Mustafa Kemal, sana ölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmekten başka bir şey düşünmeyeceğim. Konuşmak için dilim, yazmak için kalemim tutuldu. İkdam’daki Yakup Kadri’yi aradım, ilk vapurla İzmir’e gitmeyi teklif ettim.”4

Bu gelişmelerden sonra Falih Rıfkı Atay, İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisine Bolu Milletvekili olarak girdi ve 27 yıl boyunca milletvekilliği yaptı. Atay, 1947’ye kadar ise Halk Partisinin sonradan adı Ulus olarak değişecek olan Hakimiyet-i Milliye gazetesinde başyazarlık yaptı. Atatürk’ün ölümüne kadar en yakınındaki insanlardan biri olan Atay, İsmet İnönü’nün de yakınındaki kişilerden biri olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında diplomatik görüşmelere katıldı, okuyucularıyla gelişmeleri paylaşırken iktidarın tedbir ve uygulamalarının desteklenmesi ve kamuoyu oluşturmak amacıyla kalemini etkili bir şekilde kullandı.5 Ulus’un başyazarlığından ayrıldıktan sonra Yeni İstanbul ve Cumhuriyet gazetelerinde Pazar Sohbetleri başlıklı köşede yazmaya başlayan Atay, 1952’de Bedi Faik Akın ile birlikte Dünya gazetesini çıkardı, daha sonra kitaplaştıracağı Çankaya kitabını ilk kez burada yayımladı.

READ  Hukuk Fakültesi Yolculuğu "Hüda Ghalia"

Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün yanında bulunma şansına sahip olduğu için kendisinden çok şey dinleyip, işitmiş ve bazı olaylara bizzat şahit olmuştur. Bundandır ki Çankaya’da bize aktardıkları bakımından önemlidir. Çankaya, Atatürk’ün doğumundan ölümüne kadar ele alan, Cumhuriyet tarihinin önemli gelişmelerine ve yaşanan bazı olaylara ışık tutan temel bir eserdir. ‘Ancak Çankaya aynı zamanda Atay’ın çok partili siyasal yaşama geçişle birlikte başlayan ve 1950’de iktidar değişimi ile sonuçlanan sürece dair tepkisinin de eseridir.‘6  Atay, eserinde Mustafa Kemal’in özelliklerini, nasıl bir asker olduğunu, nasıl bir yönetici olduğunu, sanata ve eğitime düşkünlüğünü kısacası çok yönlü bir lideri birçok yönden anlatmıştır.

İmparatorluktan Ulus Devlete geçiş aşamasında bulunan ve bu geçiş serüvenini bize sunan Falih Rıfkı Atay ve eserleri, Türk Tarihi ve Edebiyatı açısından oldukça önemlidir. Yeni sistemin içinde bulunarak sistematikleşmesi için çapa sarf eden Atay’ın, hayatının sonuna kadar icra ettiği mesleğinin hakkını verdiğini düşünmekle beraber eserlerinin okunması ve okutulması gerekmektedir.

1 Şirin, F. S. (2009). Ulusal Tez Merkezi.

2 Şirin, E. (2007). Ulusal Tez Merkezi .

3 Kardeş, Z. (2010, Haziran 14). Ulusal Tez Merkezi.

4 Şirin, F. S. (2010). İslam Araştırmaları Merkezi

5 Şirin, E. (2007). Ulusal Tez Merkezi .

6 Şirin, F. S. (2017). Bir Gazeteci ve Aydın Olarak Falih Rıfkı Atay. Vakanüvis: Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi , 248-274.

Related Articles

1 Yorum

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles