8.2 C
İstanbul
Cuma, Kasım 22, 2024

Ah Memuriyet

Terden eline yapışmış sayfalar canını sıkmıştı, gazeteyi sertçe katladı. Ayağa kalkmasıyla gözlerinin kararması bir oldu. Bu vasıtayla kahvaltı yapmadığını hatırladı. Uyuşmuş ayaklarını sürüyerek mutfağa gitti. Ağzı sıkıca kapatılmış naylon bir poşetin içinde birkaç günlük tahinli çörek duruyordu. Sinirli hareketlerle çıkarıp, ağzına attı çöreği. Hiç sevmezdi aslında, tahinin o genzi yakan acımsı tadını. Ama yiyecek başka bir şey kalmamıştı evde. Yine de buzdolabını açıp baktı, kenarı hafiften küflenmeye başlamış bir peynir bütün dolabı kokutmuştu. Küflenen yeri kesip, şapırdata şapırdata çiğnemeye başladı peyniri.

Dişlerinde kalan susamları diliyle temizlerken, yatak odasına yürüdü. Komodinin üstündeki dizleri iz yapmış pantolonunu giydi ve kızının iki hafta önce ütüleyip astığı gömleklerden birini geçirdi üstüne. Otobüs kartını ve anahtarını alıp evden çıktı.

Apartmandan sokağa inen merdivende bir kedi yatıyordu. Göz göze geldiler, adamın göz kırpmasıyla kedi kalkmaya yeltendi, bir süre bakıştıktan sonra adam ayağını sertçe yere vurup “Pisst!” dedi. Kedi koşarak uzaklaştı. “Nankör şey.” diye söylendi sokağın sonuna giderken. Geçenlerde evdeki fareyi yakalaması için kediye ihtiyacı olmuş ama bu kedi peyniri yiyip eve girmemişti. Şimdiki siteminin sebebi de buydu.

Tek bir ağacın dahi olmadığı, güneşin alnı kabağında on dakika otobüs bekledi. Gelen otobüs de ağzına kadar doluydu.  “Mecbur binicez” dedi kendi kendine. Aslında hiçbir mecburiyeti yoktu, sadece belediyenin ona verdiği ücretsiz yolculuk hakkını kullanmak istemişti. İçeride herkes kan ter içinde kalmış, birkaç kadın yelpazesini çıkarmış yelleniyor, bir genç kız da üfleye püfleye saçını önce eliyle bir araya toplayıp sonra ensesine geri atıyordu. İhtiyar bu harekete hiçbir zaman anlam verememişti. Arkadan biri “Buyur geç amca,” diye yerini verdi adama. “Sağ ol yavrum.” dedi ihtiyar. Geçip oturdu. Ona yer veren koca kulaklıklı genç, fena halde terlemiş ve otobüste tutunabileceği en yüksek yere tutunarak bu ekşimsi ter kokusunu bütün otobüse takdim etmişti. Yellenen iki kadın genç adama bakıp biraz üflediler, fakat az sonra herkesin burnu bu kokuya da alışmıştı.

READ  Mezar Bekçisi

İhtiyar, bir kırmızı ışıkta yanında durdukları beli bükülmüş seyyar kokoreççiye bakıp imrendi. İçinden, onu okutup memur yapan babasına biraz sayıp döktü, ne diye bir ustanın yanına verip marangoz yapmamıştı onu, yeteneği de vardı hani. Köyün bütün çocuklarının sapanını o yapardı.  Şimdi bütün gün evde oturup birinin kapısını çalmasını bekliyordu. Bir dükkanı, onu sayıp seven esnaf arkadaşları, belki bir şeyler öğrenmek için gözünün içine bakan bir çırağı olsa fena mı olurdu? Ah memuriyet! Halbuki evvelden mesleği ne tatlı gelirdi gözüne… Şimdi ise yalnızlığına bulabildiği tek sebepti.

Otobüs gittikçe daha sıcak olmaya başlıyordu. İhtiyar ensesinden inen terden gıdıklandı; cebindeki, beyaz üstüne mavi çizgili mendilini çıkarıp terini güzelce sildi. Bu sırada yellenen kadınlardan biri şoförün duyması için bağırarak “Bu sıcakta balık istifi gibi yolcu alıyorlar, bi otobüs fazla çıkarsanız nolur sanki!” dedi. Şoför kadını hiç duymamış gibi yaptı. Kadın buna daha fazla sinirlenip daha hızlı yellenmeye başladı bir yandan “cık cık cık” demeye devam ediyordu.  

Biri bindi ki… Tüm gözler bu yeni yolcuya çevrildi. Çünkü elinde sıcacık, sarıldığı torbasını tamamen ıslatacak kadar sıcacık, bir somon ekmek vardı. Karnı tok olanlar pek oralı olmasa da ihtiyar gibi karnı aç birkaç kişi yutkunarak ve dudaklarını ıslatarak, gizlemeye çalıştıklar duydukları isteği.  İhtiyar eve dönerken ekmek alması gerektiğini düşündü.

Bu sırada ileride bir kalabalık gördü. O gün pazar kurulduğunu hatırladı. Son zamanlarda ağzının tadını iyice kaybetmişti, yediği hiçbir şeyden zevk almıyordu ama şöyle tatlı, ergin bir şeftali olsa yerdi yani…

Kararsız hareketlerle ayağa kalktı. Zaten basılmış olan “Duracak” butonuna bir kez daha basarak arkaya ilerledi. Bir eli dizinde, bir eli otobüsü tutarken indi otobüsten. Pazarın girişinde bir kokoreççi daha vardı.

READ  Bir Kan Davası; Berfin ve Hikmet
Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Bürde İyibaşlar
Bürde İyibaşlar
Dünle beraber gitti cancağızım/ Ne kadar söz varsa düne ait/ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Related Articles

3 YORUMLAR

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles