İki kelamın yerini çoktan ‘like’ler almıştı.
Sözcükler daha kulağa varmadan eskimeye başlıyordu.
Neyin, niçin yapıldığı ya da söylendiği hiç önemli değildi !
Beğeni sayıları ile birlikte kalabalıklaşıyordu yanlızlıkları.
Ne anlattıkları hiç önemli değildi çekilen videoların.
Saçmalıkları mı ? Manşet olacak cinstendi.
Kitaplar, dergiler dekordan öteye gitmiyordu.
Bir şeyin cildi renkliyse, içinin karanlığının bir önemi yoktu.
Rol yapmak artık tiyatroculara özgü bir şey değildi.
Sosyallik bir cihazın içine sığıyor ; gülücükler, mimikler hatta üzüntüler bile emojilerle resmediliyordu.
Atasözleri, deyimler ‘tbt’lere zincirlenmiş, anılar çoktan arşivlenmişti bile.
Önemli günler bildirimlerle anılıyor, takvim yaprakları artık sararmıyordu bile.
Samimiyetleri hikâyelerinde filtreden geçiyordu.
Rol modellerin yerini fenomenler alıyordu.
Onbeş saniyeye sığıyordu yaşamdaki nefesleri.
Kalp atışları görüntülenme sayıları ile eşitti.
Farklı olacağım diye raflara kalkmıştı arkadaşlıkları.
Parmakları dillerden daha çok konuşuyor, lehçeleri hiçbir tarih kitaplarında yazmıyordu.
Okumuyorlardı ama çok biliyorlardı !
Yorumların bilgiden daha önemli olduklarına inanıyorlardı.
Sır verip ser vermiyorlardı !
Büyükleri isimle çağırıyor, küçüklerin ismini bile hatırlamıyorlardı…