“Aaaa! İnanamıyorum. Kasım Abi sensin değil mi?” (Gülüyor ve birbirimize sarılıyoruz.)
“Lütfen kusuruma bakma. Hoş geldin. İyi ki geldin. Neredeyse bir yıl olacak seni görmeyeli. Sen, sen, sen… Sanki bambaşka bir Kasım olmuşsun.”
“Ya! Demek öyle… Yol boyunca yürürken anlat hele bakayım.”
Sizlere biraz Kasım Abi’den bahsedeyim önce. Kendisi benim doğum günümü bile görmüş. Hatta sizlerin doğum gününü bildiğini dahi söylüyor. “Ben sırılsıklam bir yağmurum, elinle bir şeyler çizdiğin buğulu camım, o bastığın su birikintisiyim gözünde, başlangıcım ve bitişim kendi halimde. Ben bir Kasım’ım otuz kere.” der karşısındakine.
Havalar soğuyunca palto giydirir kat kat kendisi. Yüreğimiz soğuyunca ısıtır çayı demli, gözleri nemli… Şiirler yazdırtır insana ellerinden öpülesi. Bu arada Hazan Edebiyatı’nı da çok sever kendileri.
Gözü karadır. Ama hep gözlerinin çimen gibi yeşil renkte olmasını istermiş. Aslında yeri gelir bahar gibi görür seni beni; cıvıl cıvıl gülüşlerimizi gül pembe, umutları taze yeşil… Evet yeri gelir koyu görür seni beni; beti benzi sararıp solmuş verimsiz bir toprak, gözümüzden düşeni kızıl bir yaprak, içimizden kopup gideni yaşlı bir sağanak görür gibi kopkoyu hem de…
“Kasım Abi biliyor musun? Sen gelince yurdumda bacalar tüter, sarılır tütünler, küllerinden doğar Anka Kuşugiller…”
“Hadi ama ellerini nefesinle ısıtırken mi söylüyorsun bunu Çocuk Hanım?”
“Yooo! Şu an ayaklarımın altında ezilen yaprakların hışırtısında söylüyorum. Sobanın üzerindeki mandalina kabuklarının odaya yaydığı koku için de söylerim. Cebimden bir avuç kavrulmuş fındık çıkarıp da ‘Çift mi tek mi?’ oyununda da…”
“Peki saçlarının arasında gizlenen beyazları gördüğünde, bir duygu yükselmesi yaşayıp da gözden ve gönülden düşüp kendine gömüldüğünde söyleyebilir misin bunu?”
“Gir koluma çocukluğum ve olgunluğum. Biz seninle çokkk başka son bahar göreceğiz.”
Bana geçen yıl kalbinin olmadığını söylemişti Kasım Abi. Sesi kalbimi yoklatan sonbahar tonlarında… Kalp herkeste var dedimdi de “Doğru kalp herkeste var. Ancak bende yürek de var! Tedbir de var! Tevekkül de var!” demişti.
“Sen bambaşkasın Kasım Abi.”
“Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz / Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz. Yani (Biz bu dünya bahçesinin hem sonbaharını hem de ilkbaharını görmüşüz. / Biz sevincin çağını da, üzüntünün çağını da görüp yaşamışız.) demiş Nabi…”
Hazan Edebiyatı’nı sever demiştim. Bu beyiti sonbaharın ruhuma yansıttığı duyguların en tepe noktasına varışımı yaşarken duymuştum ondan rüzgârın fısıltısı eşliğinde.
“Kasım Abi sen bu beyitlerin hakkını verecek kişisin. Söylesene kaç bahar ve hazan gerek kendini kendine başkalaştıracak?”
“Sonu olmayan bir soru gibi gözüküyor. Hoşuma gitti. İnsanlar benim adımı andığında ‘Her şey başkadır’ dedikleri için mi böyle düşünüyorsun peki?” diyerek soruma soruyla cevap vermişti.
“Bilmem sen gelince yılda bir kere, her şey başka oluyor sahiden de…”
“Sen de mi lütfen..! Güldürme beni.” dedi.
Gözleriyle bendi süzdü. Ağlamak için kaçtığım annemin dizleri gibi, şefkatle saçlarımı okşayan babamın elleri gibi… Zor anlarım silinmesin dediğim, silinmesin ki; her ne yaşarsam yaşayayım bana “geçeceğini” hatırlatan bir iz gibi… Ve yürümekten yorulup durmuştum aniden. Durmuştum öylece ve onu dinliyordum sadece.
“Mutsuzluğuna kulak ver. Bak bakalım ne diyor? Sana neyin iyi gelmediğini duyarsın. Kimden uzak durman gerektiğini görürsün. Sana nelerin ağır geldiğini anlarsın. Neleri tutup neleri bırakacağını birbirinden ayırırsın. Ne istediğini fark etmen, istemeyerek yaptığından vazgeçmeye cesaret bulman için yılın bu günlerinde yanındayım. İhtiyaçlarına duyarlı olup onları aramaya koyulursun diye. Yok saymadan kulak verirsen, kıymetli işarettir mutsuzluk. Başka abilerden duyacağına benden duymuş ol.”
“Sen eksik olma Kasım. Ama bir dakika. İnsanlar mutsuzluğu başkalaştırır içinde mutluluktan. Ya da tam tersi; insanlar mutluluğu başkalaştırır mutsuzluktan. Farkında olmadan ‘başka’ arayışına giriliyor bu zamanlar. Bulunur ya da bulunamaz başkalık. Ama anladım sanırım demek istediğini.”
“Kim mutlu edebilir seni? Sen hazır değilsen? Başkasıyla gelen mutluluk başkasıyla gidecektir. Kendi kendinle mutlu ol benden sonra bir aralıkta da.”
“Başka başka konuştuk biraz başbaşa. Ama olsun yürüdükçe sohbetin ne iyi geldi bir bilsen.”
‘Sonbaharın tüm yükünü çeken aydır Kasım’ dediler bana. Vedalar zormuş çünkü. Tıpkı yeniye alışmak gibiymiş. ‘Duygusallığın yerine, ayakta dimdik durulacak aylara yapılan bir devir teslim misali…’ dediler bana. Bu yüzden sonbaharın ‘Ağır Abisi’ olmuş yılların Kasım Abisi…
“Ah ben gerçek miyim bir bil-sen!”
Yüreğine sağlık güzel kızım…
Nasıl güzelsiniz kıymetli hocam. Çok tebessüm ettim. 😊