8.2 C
İstanbul
Cuma, Kasım 22, 2024

Kirli Sakal III

   ‘’Defterimi açıp okudum bugün. Neler yazmışım diye bir göz gezdireyim dedim. İçi hep karalanmış sayfalarla doluydu. Sayfaları çevirdim, çevirdim, çevirdim ve durdum; gözüme bir ara aydınlık ilişti. Bir kaç sayfa geri döndüm. Yüzüme minik bir gülümseme düştü. Titremeye başladı çenem. Sayfaya bulutlar doldu aniden. Yağmurların arasında kaldı aydınlık. Hava kapandı. Yüzüme düşen gülümseme kaçıp giderken yeri hiç boş kalmadı, korku baş köşeye oturdu yine. Korkunun hemen sağ tarafında nefret hazırda bekliyordu, sol tarafında ise hüzün; boynu bükük ve yorgun. Tek bir aydınlık kaldı kurtarılmayı bekleyen, kararmış hayatların arasında bir tek aydınlık.’’

   Kitaptan ayrılmak istemiyordu Işıl. Ama göz kapaklarını da dinlemeliydi. Masanın üstünden bütün kitapları kaldırıp kitaplığa yerleştirdi. Masa örtüsünü sirkeleyip serdi hızlıca. Sandalyeleri de yerine koydu. Koltuğuna oturduktan sonra derin bir nefes aldı. Yine o içindeki hırıltıyı hissetti. Nefes almakta git gide zorlanmaya başlamıştı. ‘’Kliniği arasam mı?’’ diye düşündü içinden. ‘’Arasam ne olacak ki! Yine ‘Hanımefendi, test kitimiz maalesef henüz gelmedi.’ demeyecekler mi?’’ diye sonlandırdı beyninin içinde dolanan dumanı. Bir ara gözü portmantodaki tabloya ilişti. Üzerinde Osmanlıca yazılar yazdığını biliyordu. Ancak ne anlama geldiğini bilmiyordu, babasının nerede olduğunu bilmediği gibi. Başka bildiği bir şey daha vardı Işıl’ın; çıra kokan, ten rengindeki bu tabloyu birilerinden saklamak zorundaydı.

İnce bir kapı tıklamasıyla irkildi:
-Kim o?
+Şey… Ben Yegor.
Kapı cıvatalarını yağlamamıştı babası. Kaç defa söylemişti halbuki. Kapıyı açarken çıkan kedi ciyaklamasına benzeyen sese eşlik edercesine:
-Tanımıyorum sizi.
+Durun hemen kapatmayın kapıyı. Beni Kirli Sakal adında biri gönderdi. Ama evde biri olduğunu bilmiyordum.
-Kirli Sakal mı? O da kim?
+Tanımıyorum. Yolda aniden arabamın üzerine atladı ve bana yüklü bir miktar para verdi. Hem de bu evi yakmam karşılığında.
-Ah! Hayır baba.
+Nasıl? Anlayamadım.
-Size demedim. Beni buradan götürebilir misiniz?
+Beni nasıl bir işe bulaştırıyorsunuz?
-Siz sadece aldığınız paranın karşılığını verin yeter.

Bir hışımda tabloyu eski gazeteye sarıp yavrusu gibi kucağına alan Işıl, evin yanışını izlerken Yegor’un kornaya basmasıyla uyandı.
+Gelecek misin?
Ayakkabısının altından gelen kum gıcırtılarıyla arabaya bindi. Kucağındaki tabloyu bırakmıyordu. Onunla beraber uykuya daldı. Uykusunda sayıklamaya başladı. Belli belirsiz kelimler geliyordu Yegor’un kulağına. Son duyduğu cümleyle radyonun sesini tamamen kapattı: ‘’ Tek bir aydınlık kaldı kurtarılmayı bekleyen, kararmış hayatların arasında bir tek aydınlık.’’


READ  Kabullenmelerin Gücü Adına!
Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Aydın Yılmaz
Aydın Yılmaz
Eskiden birilerinin hayatına dokunmak isterdim, şimdi hayatın bana dokunmasından korkuyorum.

Related Articles

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles