“Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.” Daha küçüklüğümüzden beri bu sözlerle, bu gayelerle başlamışız hayata: Mutlu olmak. Peki nedir ki bu mutluluk? Ya da gerçekten var mıdır? Bir insan hayat boyu mutlu olabilir mi?
Mutluluk diye bir şey var mı emin değilim, hayatta hepimizin ona dokunur gibi olduğu anlar oluyor ama asla tutamıyoruz izin vermiyor buna mutluluk. Tutabildiğimiz de yalan. Onun peşinden koşarken kendimizi avutmak için uydurduğumuz bir palavra. Belki bu gayede koşmayı seviyoruzdur. Uğruna koşacak bir şeylerimiz olmasını umuyoruzdur. Mutluluğun kökünün de “(u)mut” tan geldiğini biliyor muydunuz? İronik benim burada değinmek istediğim kısımsa mutsuzluğun da kökünün umuttan geldiği.
Efsaneye göre Prometheus, Zeus’tan ateşi çalıp insanlığa verir. Arkasından iş çevirildiğinden küplere binen Zeus, Prometheus’u Kafkas Dağlarına sürgün eder. Ama Zeus hırsını alamamıştır insanlıktan da intikamını almak istemektedir. Bu yüzden Tanrıçalar kadar güzel olan Pandora’yla beraber asla açmamasını tembih ederek dünyaya bir kutu gönderir. Fakat Pandora merakına yenik düşerek kutuyu açmasıyla savaşlar, hastalıklar, kıtlık, deprem, salgın ve bir sürü kötülük dünyaya saçılır. Pandora pişman olur ve kutuyu kapatır ancak orada son bir kötülük kalmıştır: Umut. Rivayete göre Zeus bunu bilerek yaptı, insanların işkence çekmesini ve yaşamaktan da vazgeçememeleri için kutuya umutu koydu.
Zeus’un ağında sudan uzakta kalmış balıklar gibi insanlar da bir gün aniden mutlu olacaklarına inanır; çırpınır, edinir, havadan nefes alabileceğini sanar lakin su çok geride kalmıştır. Bazılarımız üniversiteyi kazanınca mutlu olacağına, bazılarımız işinde istediği mevkiye ulaşınca mutlu olacağına, bazılarımız da bir ilişkisi olunca mutlu olacağına inanır. Ahlakçı felsefeleri, dinleri alaya alırlar ama mutluluğa inanırlar. Mutluluk kavramı bir masaldan farklı mıdır ki? Kimi gördük mutluluk iksirini bulmuş? Bulanı bile duymadık. Mutluluk formalize edilemez ki..! Mutluluğu bu verecek diye medet umduğumuz bir sürü şey çıkagelmiştir şu ana kadar ama şimdiye dek mutluluğun hiç nesnelerde bulunduğunu duymadım…
Evet bir de bel bağladığımız nesneler var. Daha büyük bir ev, daha kaliteli daha üst model bir araba, daha üst bir mevki. Böyle maddi şeylere anlamlar yükleriz ve evet bunlar gerçekleşince birden hayatımızın değişeceğine inanırız.
Lakin düşünceler değişmeden hayatımızda hiçbir şey değişmez. Yaşamımızı gemide bir yolculuğa benzetecek olursak dümende tabiki de beynimiz, düşüncelerimiz vardır (gerçekten umarım böyledir bu). Bize yol aldıran da yönümüzü değiştiren de olduğumuz yerde saydıran da korsanların istilasına izin veren de düşünce yapımızdır. Sizin görüşleriniz değişmediği sürece isterseniz dünyalar sizin olsun ne yazar?
Sadece maddide de kalmayalım, bir ilişkimiz olunca mutlu olacağımızı düşünür aşık olduğumuz kişiye bel bağlarız bir de, mutluluğu ona yükleriz. Ah, hangimiz düşmemiştir ki bu kuyuya? Daha en başından düğmeyi yanlış iliklemişizdir, kendimizi tek başımıza mutluluğa layık görmemişizdir, “diğer yarımızı” bulunca gerçekleşeceğine inanmışızdır da bizler bir yarı değiliz ki. Hem böyle bir beklentiyi karşı tarafa yüklemek de onun açısından biraz ürkütücü olmaz mı? Eğer bu durum muhtaçlık hali aldıysa hele. Yanlış anlaşılmasın ben ilişkilere, sevgiye karşıt biri değilim bilakis seviyorum öyleyse varım diyebilirim karşı olduğum düşünce kendimize yeterli gelmememiz. Zaten karşı tarafa gerçekten ihtiyacınızın olduğu bir ilişki ne kadar samimi olabilir ki?
Mutluluk dış etkenlere bağlı oluşabilir ancak dış etkenlere bağlı olarak sürdürülemez. Mutluluk insanın kendisinin gerçekleştirebileceği bir olgudur. Anlık hazlardan oluşmaz, mutluluk hayattaki nihai hedeftir. Mutluluk yolda olmaktır. Sınavdan yüksek not almak ya da bir hadise aldıktan sonraki kısa süreli anlar değildir; mutlulukta 2. kişiler veya nesneler yoktur. Başkasından hediye gelmez, zaten ana karnından beri bizdedir. Mutluluğu biz ekeriz, biz yeşertiriz ve biz sularız. İç enerjimizle güneş alır mutluluk çiçeğimiz.
Bu kadar genel yargılarla yazdıktan sonra belirtmek isterim ki bunlar tamamen benim öznel mutluluk anlayışıma dayanıyor. Zaten mutluluğun insanın kendinde olduğunu kabul ettikten sonra mutluluktan bir nesnellik bekleyemem sanırım değil mi? Herkesin öznel mutluluk anlayışı vardır ve bence birini tanımak istiyorsanız o kişinin mutluluk tanımından yola çıkabilirsiniz. Tanımlarınız uyuşuyorsa da ne mutlu size. Siz ermişsiniz muradınıza biz çıkalım kerevetine…