‘’…öleceği zaman hayvanlar gibi
saklanmak istiyor ya insan
saklanacak bir yeri olmalı
aşka, çocukluğa, anneye, şiire
ve eksik ölür..”
Haydar Ergülen
Yakın sandıklarınız aslında en uzak, uzak sandıklarınız da aslında en yakın. Bunu bir cenaze evinde tecrübe ettim. Tecrübelerin en acısı bu olsa gerek. İnsanı insan yapan ruhudur. Bir morgun üzerinde, beyaz bir çarşafa bağlanmış, nefessiz uyurken insan, aslında bildiğiniz, gördüğünüz insan olmuyormuş. Çünkü bedene can veren ruhtur. Nefes alan hiç kimse umurunuzda olmaz, en sevdiğiniz toprağın altında nefessiz uyurken.
Henüz nefes alabiliyorken, sıcaklığını hissedebiliyorken bir insanın tutun elinden. Sıcaklığını bildiğiniz birinin, bir taşın üzerinde soğuk elini hissettiğinizde yıkılan bir evin enkazından ibaret oluyorsunuz çünkü. Enkazdan kurtulmaya çabalıyorsunuz ama olmuyor. Islak, yosun tutmuş, düz bir kuyunun içinden çıkmak için yalın ayak tırmanmak gibi bir şey çünkü. Ne kadar tırmanırsan tırman ayağın o ıslak, yosun tutmuş kuyudan kayıveriyor.
“Ah!” dememek için zaman ayırın sevdiklerinize, bahaneler üretmeyin. Çünkü ölüm onu sizden aldığında milyon kere “ah” diyorsunuz. Bakmayın bu kadar kolay ölüm yazdığıma, ölüm demeye dilim varmıyor, nefessiz uyku diyorum bu yüzden. Ne kadar ölüm demeye varmasa da dilim, tek gerçek ölüm. Belki de nefessiz uyku.
İliklerime kadar hissettiğim bir yazı oldu benim için.Sen sus,kalemlerin anlatacak çok şeyi var.