Köşe başında evsiz bir adamla karşılaştım. Kendisi evsizler arasında en sefil görüntüye sahip olan kişi olabilirdi çünkü yırtık olmayan bir kıyafeti, pisliğin uğramadığı vücut hattı kalmamıştı, yine de gülücükler saçıyordu etrafına. Diğer insanların bu adamın gülücüklerine cevabı hep olumsuz yöndeydi. Kimisi adımlarını sıklaştırır, kimisi ise yüzünü ekşiterek bakardı evsiz adama. Ben bu adamın neden bu hâlde olduğunu merak ediyordum. Yan sokaktaki pastaneden aldığım poğaçaların tekini kendisine ikram ettim, böylelikle birkaç soru sorabileceğimi düşündüm kendisine. Poğaçayı öyle iştahlı yedi ki, o an diğer iki poğaçanın benim değil de onun boğazından geçeceğinin farkına vardım. Onları da ikram ettim kendisine, onları da yedi afiyetle, ben aç kaldım ama yansıtmadım ona, gerçi ben sadece birkaç saat aç kalacaktım, kendisi ise kim bilir kaç yıldır tam anlamıyla doyurmuyordu karnını. İnsanların kimi zaman sadece birkaç saatlik düştükleri durumun bir başkalarının hayatını yıllardır meşgul ettiğinin farkına varınca o durumun bana hissettirdiklerini de ilk anki gibi hissetmemeye başlıyorum, çünkü biliyorum ki başkaları yıllardır savaşıyor, ben ise sadece birkaç saatlik sürecek olan bu basit harpten kesinlikle sağ çıkarım. Bu düşüncelerin ardından son poğaçayı da midesine indiren amcayla konuşmaya başladık.
“Amca seni birkaç aydır görüyorum, ne yapıyorsun, necisin sen?”
“Bir şey yapmıyorum oğlum, buralarda yaşamaya çalışıyorum işte, bak şurada uyuyorum, bir de köpeğim var, ben ne yersem o da yer aynısını.”
“E köpek nerelerde amca, burada yok.”
“Gündüzleri gider o, bilir çünkü benim kendi karnımı doğru düzgün doyuramadığımı, yiyecek bir şeyler bulur kendisine, hava çökünce de gelir buraya tekrardan.”
“Ya geri gelmezse?”
“Hiç gelmemezlik yapmadı ki, valla eski karımdan daha sadık çıktı kendisi.”
“Eski mi? Neden ayrıldınız ki?”
“Öldü çünkü, evlendikten 6 ay sonra.”
“Ölmüş amca rahmetli, isteyerek bırakmamış ki seni.”
“Nereden biliyorsun? Belki isteyerek ölmüştür, bırakmak istemiştir beni.”
“ Bırakmak istese ayrılırdı amcacım, neden kadın kendi hayatını sonlandırsın?”
“Benim de hayatımı sonlandırmak için, görmüyor musun halimi? Oldukça başarılı oldu işte. O gün ben fabrikadaydım. Birkaç saate evde olacaktım. Tandırda ekmek yapıyormuş o da , o sıra ayağı kayıp düşmüş, yanarak can vermiş, komşular çığlıklarına koşmuş ama çok geçmiş. Ben eve vardığımda aldım haberi, o an çok şaşırdım çünkü ben taze ekmekleri ve karımı sofrada hayal etmiştim işten dönerken, karnım da çok açtı.”
Ben adamı dinlerken, işe geç kaldığımı fark ettim, ama değerdi. Kimi anların günlük hayatımızdaki standart sorumluluklarımızdan daha fazla yer kaplayacağını düşünürüm, en azından birkaç saatliğine. O sırada amca derin bir iç çekti. Biraz boşluğa baktıktan sonra devam etti.
“O gece aç yattım yatağa, uyku da tutmadı. O günden bu yana da karnım bir nebze açtır, asla tam anlamıyla doymaz.”
“Sigaran var mı oğlum?”
“Buyur, iki tane al.”
Amcayı anlamıyordum, eşinin kendisini cezalandırmak amacıyla canına kıydığını söylüyordu. Ne tür bir insan evliliklerinin ilk aylarında bir başkasını cezalandırmak için ateşler içerisine atlar? Anlam veremiyordum.
“Amca, sorumu maruz gör ama, neden böyle düşüncelere sahipsin sen? Kadın belli ki kaza yüzünden hayatından olmuş.”
“Kaza ile öldüğünü düşünmüyorum ben.”
“ Yapma amca, insanlar her gün kazalar yüzünden can veriyor.”
“Bunu kabullenemem, bunu kabul edersem, yaradana ters düşerim. Biz çok güzel bir çifttik. Cahildik, çok şey bilmezdik belki ama kimseye zarar vermeden yaşardık köyde. Kimselere zararı dokunmayan birisi, kasıtlı bir şekilde yapmadıysa bunu eğer, yaradandan ötürü değil midir sence de?”
“Kader amcacım, vakti dolmuş.”
“ Hadi oradan, ne vakti dolması, bilerek öldürdü işte kendisini, yoksa hayatta olurdu, ben de burada olmazdım. Dışarıda suça meyilli binlerce insan var, her gün bir başkasının canına kıymayı kendilerine amaç ediniyorlar.” Onlar dışarıda iken, benim eşimin mezarda olması sence doğru mu? ”
Ne diyeceğimi bilemedim. Amca, eşinin bilerek kendisini öldürdüğünü dile getiriyordu, aksi bir durum varsa eğer, Allah’ın neden suçsuz olan eşinin canını bu kadar erken aldığını aklına getirmemek amacıyla bunu düşünmekteydi sanırım.
” Amca bilmiyorum, ne diyeceğimi, söylediklerinden bir anlam çıkaramıyorum.”
“Çakmağı tekrar uzatır mısın?”
“Tabii.”
Sigarasının yarısına geldikten sonra devam etti.
“Neden anlamak istemiyorsun, belli ki o aylar içerisinde hatam oldu, ya da insan ya belki de benden soğudu, bıraktı kendisini alevler içine.”
” Ama amca eğer senden soğuduysa neden bırakıp gitmesin seni, bir insan için ölünür mü, sen böyle düşünme, kaza ile olmuştur kesin.“
“Dedim ya oğlum, bu düşünceden koparsam Allah’a ters düşerim diye, bu halime de şükür ediyorum, bak nefes alıyoruz. Ben rahmetlinin kendi isteği ile canına kıydığına inanıyorum. İnsan masumsa, yeni evlendiyse, çok güzelse ve 19’unda can veriyorsa, bu yaradandan dolayı olmamalı oğlum, buna kendimi inandıramam.”
Ben tam bir şey diyecekken amca devam etti.
“ O köpeğin gelip gelmeyeceğini sordun ya bana, ben her gün onu gelmeyecekmiş gibi beklerim. Bir araba altında kalır belki, ya da zehirli et verirler hayvana. Çünkü hayvan masum, onun aklı da yok kendini atamaz alevlerin içine veya araba altına. Benim halimi görüyorsun, ne bir kıyafetim var ne de giyecek bir ayakkabım. İnsanlar yıllardır bana farklıymışım gibi bakmakta ve ben onlara hak veriyorum. Çoktan soyutladım kendimi ben, karımı kaybettiğim gün, her şey farklı gelişti benim için. Allah’tan her gün bekledim, canımı alsın diye, sonunda pes ettim, olmadı çünkü, çok istedim olmadı. Bizim ayrı kalmamız gerekliymiş, bunu asla istemedim, ondan ayrılınca her şeyi boş verdim, üstelik yirmiydim biliyor musun? Şimdi ne evim var ne bir gelir kaynağım. Acı bir hikayem var, arkasında da genç ve ölü bir yâr , onun ötesinde de düşünmekten aklını yitirmiş, tüm insanlar tarafından hor görülen ben.
Bizi ağlatmaya ne hakkınız vardı Onur Bey ? 🙂