Daha önceki, “Anneler Günü Mefhumu,” adlı çalışmamda yalnızca ismen değindiğim bir gelenek vardı hatırlayacak olursanız. Genelde İslam, özelde Osmanlı’ya ait bir gelenek; kandil gecesi.
Osmanlı zamanında Mevlid, Regaip, Miraç, Berat ve Kadir geceleri, insanlar camiye toplanıp ibadet yapacakları için, bu geceleri hatırlatıp daha aydınlık olsun ve camiyi rahatça bulabilsinler diye kandiller yakılırdı. Bu sebeple Osmanlıda artık bu beş geceye, “Kandil Geceleri,” denildi.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallellahu aleyhi vesellem) bu beş gecenin fazileti hakkında birçok sözü vardır. Bu gecede yapılan ibadetlerin sevaplarının daha fazla olduğunu, samimiyetle edilen duaların daha çok kabul edileceğini, istiğfar edilirse günahların daha çok bağışlanacağını haber veren hadisler. Dolayısıyla Müslümanlar da ibadetlerini yapmak için bu beş gece de özellikle camilere gidip toplu bir şekilde namazlarını kılıp Kur’an okuyup dinlerlerdi.
Süleyman Çelebi (rahmetu’l-lâhi aleyh) adındaki değerli bir Osmanlı alimi, 1400’lü yıllarda Peygamberimize (s.a.v.) olan sevgisini dile getirmek için 768 beyit 16 babtan meydana gelen bir şiir yazdı. Adını da Vesîletü’n-Necât koydu. Kurtuluş vesilesi anlamına gelen bu kitapla Peygamberimizin (s.a.v.) şefaatine nail olmayı arzuluyordu.
Süleyman Çelebi’nin (rah.) bu nadide eseri çok beğenilmişti. Özellikle de Peygamberimizin (s.a.v.) doğumu olan Mevlid gecesinde, içeriğinin bizzat bu güne atfedilmesine binaen, belli makamların tatbikiyle okunmuştur. Böylece yalnızca Mevlid gecesiyle başlayan bu okumalar diğer kandil gecelerinde de icra edilir olmuş, artık kandil gecelerinde kılınan namazdan, kıraat edilen Kur’an’dan sonra vazgeçilmez bir eser haline gelmiştir.
En başta Genelde İslam, özelde Osmanlı geleneği demiştik kandil geceleri için. Bu gün başka İslam ülkelerine bakacak olsak muhtemelen böyle bir mevlid programı düzenlendiğini göremeyiz. Zira Osmanlı zamanında İslam ve toplumu bütünleştirme adına yapılan çalışmalar daha sonra (en azından Osmanlı gibi) hiçbir toplum veya devlet tarafından yapılamamıştır.
Kandil gecelerini yalnızca birkaç programın düzenlendiği birkaç gün olarak değerlendirmemek gerek. Çünkü bu gecelerde insanlar bir etkinlik için bir araya gelip kaynaşıyorlar, program sonunda eğer vakit varsa (hayat telaşesinden bir araya gelemeyenler) bir bardak çayın eşliğinde muhabbet ediyorlardı. Sonuç olarak halk arasında birlik ve beraberlik kavramı güçleniyordu. Ayrıca bunun örneğini kandil gecelerinin dışında da görmek mümkün. Keza Ahi teşkilatı, camilerde halka verilen ilmi sohbetler. Hatta buna namazın ardından yapılan tesbihatı dahi örnek verebiliriz.
Günümüzde de hala süregelen , kandil gecelerinde birçok makamla icra edilen mevlid, maalesef unutulmaya yüz tutmuş geleneklerimiz arasında. Modernizmin kendi değerlerinden uzaklaşıp başkalarınınkini benimsemek olduğunu düşünenler eminim ki bu sitemimi anlamayacaklardır. Bilakis modern olamak başta kendin olmaktır. Yeniliklere hala kendi gözünle bakıp benimsediğin değerlerle değerlendirmektir. Bununla beraber her görüşe saygı duymaktır. Özgürlükle anarşiyi, düzenle faşizmi, çağdaşlıkla bağnazlığı ayırt edebilmektir. Neysen o olmaktır, tabi şartlar el verdiğince…
Şartlar gereği bazı noktaları kısaca geçmek zorunda kaldım. Aklınıza takılan kısımlar olduysa Instagram’dan bana ulaşıp sorabilirsiniz. Ayrıca konuyla ilgilenenler için yazılı olarak https://islamansiklopedisi.org.tr/mevlid–suleyman-celebi adresini bırakıyorum. Sözlü olarak da Youtube’den Mahmut Karakış (https://www.youtube.com/c/MahmutHoca/playlists) hocanın kandil geceleriyle alakalı sohbetlerini tavsiye ederim.