Hayat tercihlerden ibarettir, derler. Onlarca, yüzlerce hatta binlerce seçenek arasından, bizim için iyi olanı seçer ve o doğrultuda ilerleriz.
Yaptığımız seçimlerden en çok biz etkilenmemize rağmen, ya bizden çok başkalarının fikirleri etkili oluyorsa? Ürpertici, değil mi? Ya başka insanların önceliğini kendimize tercih ediyorsak?
Önceliklerimizi kim ya da ne belirliyor?
İçine doğduğumuz aile, akrabalar, sosyal çevre, modern dünyanın beklentileri, medya… Bizi biz fark etmeden şekillendiriyor. Eğer seçimlerimizi bilinçli olarak yapamazsak, “sürü” psikolojisine kurban oluyoruz.
Toplumun önceliği
Toplum bir insandan ne bekliyor, ona nasıl kalıplar biçiyor?
Bir çocuk büyürken, çocuğun uslu, terbiyeli, sakin olmasını ve ailesini iyi temsil etmesini bekliyor.
Çocuk okula başladığında derslerinin iyi olmasını bekliyor.
Sınav, sınav, sınav… Kıyaslamalar, aşağılamalar, sadece okul başarısına göre değerlendirmeler…
Bu arada kız/erkek fark etmeksizin sivilcesiz yüz, parlak saçlar, uzun boy, dolgun kaslı vücut yapıları, zayıf olmak, okulda sosyal medyada popüler olmak bekleniyor. Birey erkekse arabadan, futboldan, tamirattan; kız ise mutfaktan, ev işlerinden, modadan, makyajdan anlamalı.
Hem okul başarısı olmalı, hem hobisi olmalı, hem aileye bağlı olmalı, hem de sosyal çevresi ve sevgilisi olmalı.
Sonra aile veya toplum neyi “iyi” görüyorsa o mesleği, o okulu seçmeli.
Okul, iş, evlilik, çocuk, ev al araba al, evi tamir ettir, arabayı yükselt, arada tatillere git, özel günleri (sevgililer günü, evlilik yıldönümü) bayramları kutla, sonra aynı seremoni çocuğun üzerinden devam etsin.
Toplumun Öncelikleri
▪︎PARA : İyi maaşlı meslek şart. Kredili bol faizli de olsa ev, araba almalısın. Daha fazla para kazanma imkanın olduğu halde, vaktim bana kalsın deyip bunu istemiyorsan delisin sen.
Paralı yapabileceğin bir şeyi gönüllü yapıyorsan vay haline.
Arsa, dükkan, altın, birikim, yatırım, maaşının 3 katı tutarda telefon almak, 5 saatlik düğün için bir ton masraf yapmak, zenginliği gösterecek her fırsatı, her kutlamayı değerlendirmek, sosyal medyada arabasını, bileziğini görgüsüzce paylaşmak… onlarca örnek var.
▪︎BAŞARI : Ölçülebilir, somut akademik veya parasal başarılar. Bir şey para getiriyorsa başarılıdır, değilse at çöpe.
Kursa gidiyorsun, ee ne olacak bitince?
El işi yapıyorsun, o kadar ipe zamana yazık satsana?
Kitap okuyorsun, niye bu kadar çok okuyorsun, okul okusaydın şimdiye bir şey olurdun?
Bir kurumda gönüllü olarak 2 gün hizmet veriyorsun, kaç lira alıyorsun sen?
▪︎STATÜ : Şunun eşi, bunun annesi, şurada müdür burada öğretmen, muhtar, başkan, yönetici, şef, sorumlu. Bir şeyin bizim kontrolümüzde olduğu hissiyatı, makam mevki şöhret. Eğer yönetici olabilecekken işinden istifa edip sevdiğin bir alana geçtiysen vay haline.
Sıradan, basit, insanlardan uzak yaşamak istiyorsan vay haline.
Aileni veya hobilerini düşünüp o terfiyi reddettiysen vay haline.
▪︎UYUM : Toplum uyumu sever, uysallığı, sakinliği, itiraz etmemeyi, boyun eğmeyi, olanın devam etmesini sever.
Bu yüzden uyumsuz olmamalısın, ailene göre bir eş seçmeli, evde kalmadan evlenmeli, erkenden çocuk doğurmalı, toplumun değer yargılarına göre hareket etmeli, aykırı olup göze batmamalı, yanlış da olsa süregelen düzeni bozmamalısın. Toplum neye iyi diyorsa onu seçmeli, neyi kötülüyorsa uzak durmalısın.
Senin önceliğin ne?
Hayatta bulunduğun konum, belki iş, belki okul, hayatındaki insanlar eş, akraba, arkadaş… kaçını bile isteye sen seçtin?
Seçimlerinde özgür müsün?
Yoksa kararlarının önce aile, toplum filtresinden geçmesi mi gerekiyor?
Belki kendin olmak, anlamlı, değerli bir hayat yaşamak, faydalı bir insan olmak, iyi bir nesil yetiştirmek, yozlaşmış toplumun karşısında durmak…
Belki sanatsal bir ruhun var, hayata sanatçı gözüyle bakıp doğadan ilham almak, hayal etmek, kurgulamak çizmek, boyamak, bestelemek, tasarlamak, yazmak…
Belki düşünmek keşfetmek anlamak tefekkür etmek, hayata insanlara farklı ve derinden bakmak, insan ruhu, felsefe, psikoloji, evren, kainat…
Belki doğaya, toprağı işlemek, doğayı korumak, adım adım yeryüzünü gezmek, bir ceylanın doğuşunu izlemek, bir sürünün göç edişine şahit olmak, yıldızları izlemek, çölleri gezmek…
Belki şefkat ruhunun ana damarıdır, yardımlarda bulunmak, gönüllü olmak, kimsesiz hayvanları beslemek, yerdeki çöpleri toplamak, doğayı kirletmemek, kırgın gönüllere şifa olmak…
Belki bilgi, ilim, öğretim, aktarım önemlidir, beynini kullanmak, araştırmak, okumak, incelemek, denemek önceliğindir.
AMA….
“İyi de ben kendi önceliğime gitsem bu saydıklarında para yok, iş imkanı yok, belirli maaş yok, kredi alsam ödeyemem.” diyebilirsin.
“Bunlar boş laflar, ne hobisi ne ruhu ne önceliği… Ailem o kadar emek verdi, o kadar okul okudum çiftçi mi olayım, seviyorum diye ressam mı olayım?” da diyebilirsin.
SON SÖZ
Cüzdanın, tapuların, diplomaların, ödüllerin, plaketlerin, dükkanların, takipçilerin dolu olabilir. Bulunduğun yerde en zengin, başarılı olabilirsin.
Ya kalbin huzurlu değilse? Ya ruhunda gizli olan, seni yaşama bağlayan önceliğini göz ardı ediyorsan?
Büyük mucitler, yazarlar, şairler, filozoflar, din adamları topluma mı uydu, kendi yoluna mı gitti?
Öncelikleri para statü başarı güç mü oldu, kendileri olmakla mı?
Ya topluma uyup bilinen güvenli herkesin alkışladığı kalıplarla hareket edeceksin, bu durumda kendi ruhunu törpüleme ve koca ömrü heba etme riski var.
Ya da kendi yolunu seçip ömrünü kendince yaşamayı seçeceksin, bunun bedeli dışlanmak, aşağılanmak, aykırı görülmek, modern dünya standartlarına göre “hiç” olmak olabilir.
Hayat senin.
Seçim senin.
Karar senin.