‘ Kelimeler…
Kelimeler albayım!
Bazı anlamlara gelmiyor ‘ dediği yerde Oğuz Atay’ın, susmak bence bir erdem değil sevgili okuyucu.
Susmak, kelimenin vücut bulamayışı içerdiği tüm TDK anlamlarına rağmen.
Koşa yazan hisler susmaya yüz tutunca, bütün gün aküsü doldurulmuş bir çocuk arabasının çaresizce yerde kalışını anımsarım. İhmal edilmişliktir bu benim dünyamda.
Sezar’ın hakkını Sezar’a vereceksin Brütüs’e rağmen. Çünkü sen eşref-i mahlukatsın. Kullanacaksın sen de olmadığını iddia ettikleri aklını meydan okurcasına. Okuduğun tüm kelimeleri çıkar heybenden ve konuşmayı bilmeyen herkese rağmen tekrarla. Tekrarla ısrarla. Tekrarla sıkılmadan.
‘ Ben bütün aşk cümlelerini ezberledim çocukluğumdan beri.
Akranlarım birbiriyle fason ayakkabılarını yarıştırırken şairlere yatırdım ne var ne yoksa cepte.
Helali hoş olsun sonuna kadar. ‘
Lakin anlamıyorlar üstadım. Beni değil, aşkı değil, hayatı…
Çamurlara batarak yolu düze çıkan, yukarıdan bakıyor hala yokuş yürüyene.
İnsan ağzından çıkan cümleleridir.
İyi bir insan kötülük yapar mı?
Sen öyle olduğun için ben böyleyim cümlesi en somut örneğidir olmamışlığın.
Hani dediğim dediksin ya bil bunu da,
Karşısındakine göre şekil alana kukla denir.
Senin doğrun neyse değişmemeli esen rüzgara göre.
Bakamayacağım çocuğu doğurmam ben.
Besleyemeyeceğim bir hayvanı sahiplenmem.
Sevilmeyi, aşırı sevmeyi, hesapsızca vermeyi, sizi yaşadığınız hiç bir durumunuza göre yargılamamayı uzvu edinmiş insanları kaybettiğinizi ne zaman anlayacaksınız biliyor musunuz?
Kınadığınız şeyleri yaşadığınız o ilk gece.
Oysa her şeyi çok bileceğinize, haddinizi bilseydiniz keşke.
Ne diyordu Kul Himmet
Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda