Acılarımı size nasıl ifade etsem bayım? Hangi sıfatları yakıştırsam da kalıp biçsem anlatsam? Kumaşlar yeterli mi? Yoksa ilmek ilmek örmek mi gerekir amansız izahlar için? ‘Şuramda sızım var’ desem, işaret parmağımı yüreğimin üzerine koysam, izafe ettiğim mekan ile sınırlı kalır mı bir sızı? Gözlerimden damlalar kaysa bir derya oluşsa yeryüzü yeterli kalır mı barındırmak için?
Bir haykırış ki hangi sorulardan, belirsizliklerden yükseldiği meçhûl. Devâsı aranıyor, çalınmadık kapı, uğranmadık yürek kalmıyor. Dâvâsı sürülüyor, umut bağlanmadık mahkeme duvarı kalmıyor. Kara sular inmiyor ayaklara lakin kararmış bulutlar biniyor bütün düşlere, düşüşlere.
Haykırış dediğime bakma bayım, haykırışlarımızla dünya yankılansa nafile. Hoş haykırabilmek varken; bir sükuta sığınıp bütün kırgınlıklarımızı kaburgalarımızın altına saklıyoruz. Kimseler göremiyor, görmek için emek vermiyor. Yekpâre bedenimiz anlaşılmamışlığın köşesinde yalnızlık dostu ile kucaklaşmış bir son bekliyor. Dâr-ı dünya dermanımızdan çalıyor.
Dün dün ile gitti bayım, bugün yeni şeyler söylemek lazım. Şirazeyi sağlam tutup hayat sayfalarını incitmemek lazım. Giden ile gidilmedi, olan ile olunmadı; yeni mürekkeplerimizin gayesi ‘gelecek olanlar, olacak olanlar’ olması lazım. En mühim müşkilimiz ise her sızımızı sarıp yarınları iyileştirmek lazım.
Velhâsıl acılarımıza kaftan biçemesek de gönlümüze yön biçebilmeliyiz bayım. Gayrısı güç bu zamanda..