Şair olmamam ben çünkü Sakarya’ya türkü yazamam. Gözümün bilmesi yetmez. Necip gibi vatan bahçesinden izleyemem Sakarya’yı. Ya da aciz gözlerim Yahya gibi görmez İstanbul’u aziz. Sezai gibi gönlümün doğurduğunu anlatamam bir çırpıda. Sezai’nin engin sevgisi ve merhametiyle donattığı kalbine erişemez benim siyah kalbim. Ya da birinin gönlünün karasına merhem olmaz benim yazdığım müsvedde. Korkuyorum olamam diye bir derde çare. Edemem bir Necip, bir Erdem. Gözlerim kapandığında ne tahayyülüm yeter şiir yazmaya ne de gönlümün bildikleri. Ben şiir yazarsam ya da herhangi bir şey. Farklı güneş doğmaz. Aynı güneş aynı yerde gülümser. Ama Erdem’in güneşi öyle mi? Beton duvarlar arasında çiçek açtırır. Ya da Yunus’un zikrini tutar mı? Benim yazdığım üç beş övgü. Eleştirildiğinde olur muyum Mevlana gibi güçlü? Ben şair olamam. Yazar da olamam. Gönlümün bildiğini ellerimle yazamam. Ruhumla donatamam. Yazamam. Benim dünyamdan geçmedi o kadar güzel bir gün doğumu. Benim gözlerim İstanbul’u aziz göremez. Bunun için ne İstanbul’da olmak lazım ne de İstanbullu. Gönül adamı her zerrede koca bir vücut ve hikmet görendir. Mesela bir ot parçasına bakarken göğe bakar ve görür Mevlâ’nın yansımasını. Bir papatyada görür 99 esmayı. Görmez benim aciz gözüm. Kuru dalda hikmet. Ama görür görmez ona aşık olanı görür şiir. Ben yazamam.
Emeğine sağlık, yine çok güzel bir yazı ile karşımızdasın 👏🏻✨
Teşekkürler 💟