Boğazım düğüm düğüm.
Adım adım bilerek bu sonu yaşıyorum.
Dağ başında kalmışım suyum tükenmiş, kupkuru boğazım. İçecek son suya derdimi anlatmışım da buhar olup içime dolmuş. Yürüyecek dermanım kalmadı, zirveye çıkmışım. İzliyorum Bursa’yı. Yaşadığım yerden yeller esiyor, kırık dökük harabe mahallemde köşelere sinmiş çocuklar, umut bekliyor. Ben onlardan daha fakirim.
Planlanmış intiharı ecelimmiş gibi oynuyorum. Gelecek gözümün önünde. Geçer, bunlarda geçer biliyorum. İnsan alışır da, iyileştiren zaman söküp alıyor insanlığımı. Hissizleştim. Bir çift göze dalıp gitmişim. Kendimden verdiklerimi fark edemedim.
Gri gökyüzü bana hak veriyor sanki. Benden fakiri varsa o da başımın üstünde, bereketini yitirmiş hızla geçip giden bulutlardır. Mesihi bekleyen çaresiz alimler gibi bekliyorum.
Yaşamaya hevesim yok. Nefes alıp vermek olan bu hayata tutunmak delilik. Nerde benim biriktirdiklerim? Tecrübe denen bilgi yığını yaramıyor işime. Anılar var mesela, taş yığının altında. Düğüm düğüm olmuş boğazım için bir kaç gözyaşım var. Bohçamda bulamıyorum defterlerimi. Yazmıştım hayallerimi, basamakları çıkarken çamura batmışım. Sayfalar eriyip karışmış toprağa.
Neyse ne oturuyorum, hala ölmemişim, geçer gider ve yarın güneş yeniden doğar. Bulur beni gecenin soğuğunda büzüşmüş uyur halde. Rüyalar peşimde dinlendirmiyor yorgun uyanırım yine. Kalkmak değil de yuvarlanmak geliyor içimden. Taşlara çarpa çarpa parçalanırım. Ve yokuşun sonunda pirincin içinden taşları ayıklar gibi ayıklarım ağırlıklarımı. Yeniden doğmuş gibi olmak vardır ya öylece yeniden başlarım.
Denizi olan şehirde yaşıyorum denize giderim. Deniz ki suyu çekilmiş. Güneşe doğru yürürüm. O her gün yeniden ve yeniden değişmeden doğuyor. Öğrenecek bir şeyler varsa ondadır. Ben aramayı bıraktım.
Bulsun beni bir kıyıda bankta. Dalgalar çarpıyor duvara ve sırılsıklam eteklerim. Rüzgar nereden esiyor da uçuşuyor düşüncelerim? Un ufak olmayı yaşıyorum. Bir bütün olarak sokak fotoğrafçısının kamerasında. Arkadan çekmiş, güneş başkalarının penceresinden süzülmeye giderken müthiş bir manzarayla selamlıyor. Veda değil de bir mecburiyet. Sessizce, konuşmadan. Kelimeler damla damla dökülüyor eteğimden. Yüzüm çıkmamış fotoğrafta, bilinmezlikle hep oradayım. Fotoğrafa bakan ne görürse oyum işte. Ben ne olacağımı bilemeyecek kadar kaybolmuşum.
Beni bulsun, arayan bilir yerimi. Halimi benim gibilerden başkası ne bilsin? Bilen bulsun.