Bir cumartesi sabahı, duman altı olmuş odada yan komşudan gelen kahvaltı hazırlığının sesini dinliyorum. Musluk açıldı, kapanmaya yakın öksürdü biri. Çatal, kaşıklar yerleştirildi ve şimdi sessizlik hakim. İnsanlara kapattım kendimi, duyamıyorum konuşulanları.
Masada kendi kendine tüten sigaranın dumanını izliyorum. Dumanların dağılışı, dağılırken oluşan şekillere dalmışım. İçimden yükselen çığlıklar tavana çarpıp etrafa dağılıyor. Etraf kırıklarla dolu. Toz, duman ve çığlıklar.. Bundan aylar öncesinde bu dağınıklık beni rahatsız eder, bu kadar rahat oturamazdım. Görünmemesi gereken ne varsa işte korkusuzca geziniyor etrafta. Aynada ki yansımama bakıyorum. Merak dolu bakışlar sebebini arıyor. Nasıl oldu bu? Bulamıyorum cevapları. Toplamam lazım etrafı. Belki ilk adım pencereyi açmaktır. Buralarda bir yerde bana lazım hislerim var, ama hangisine şu an ihtiyacım var?
İşte kurduğum hayaller, işte günahlarım ve dolabın üst rafında bana ağır gelen sevgim. O dokunulması yasak, en gizlenilesi olan. Onu rahat ettirmeye çalışırken elim ayağıma dolaştı ve birikmiş ne varsa döküldü. Hiç biri bana ait gibi değil.
Mesela şurada duran, o bana baktığında yepyeni bir dünyaya açılan kapı. O bakışlar beni hiç görmedi ki, o kapı sadece benim uydurmam. Ama var işte… Nereye koyacağımı bilmediğim bir dünya, odanın ortasında duruyor. O kadar büyük bir yer kaplıyor ki, arkasında ki gerçeklik görünmüyor bile. Zaten şu durumda onlar işime yaramıyor.
Bak işte şurada da -bana kıs kıs gülenler- onu görmek için uydurduğum bahaneler. Kendi aralarında oyun oynuyorlar. Küçük bir çocuğun masumluğu kadar şirin ama yorucular. Çocuğa derdini nasıl anlatırsın ki?
Arkamda bir yerlerde körlüğüm duruyor. O en sevdiğim. İşlerin bu kadar karışmasına sebep olan da o.
Elim de ki çöp torbası hala bomboş. Kafam karışmış durumda, bunların hangisi benimle kalmalı?
Vedalaşmaya kıyamıyorum hiçbiriyle. Şimdiye kadar herkesten gizlediğim bu dağınıklık şimdi çığırından çıkmış durumda. Bununla yaşanır mı? Bu şekilde oda bana dar. Toparlanmıyor da. Evi toplamaktan bıkmış ev hanımı bıkkınlığı çöktü üzerime.
Her yeni gün bir gayret atıyorum kendimi dışarıya, “bu gün bir şeyler çözülecek” diyorum, içimi bir heyecan kaplıyor. Ve sonra yüküm artmış dönüyorum eve. Kapı kapandığında bu çıldırtan hiçlikle baş başa kalıyorum. Ama şimdi…
Bunları kim getirdi buraya? Dışardan bir göz gibiyim. Dehşete düşmekle, yok saymanın arkasına sığınmak arasında gidip geliyorum.
Gücüm yok, ellerim benden bağımsız hareket ediyor. Kaldırıyorum çöp torbasını görünmeyen bir yere. Vedalaşmaya kıyamadığım onca şeyi odada dağınık bırakıp çıkıyorum. Kilitliyorum kapıyı, emin olamıyorum tekrar tekrar kilitliyorum. Zaman lazım bana. Geride bir oda dolusu düşünceyi bırakıp dalıyorum hayata.
Ruh yorgunluğu anca bu kadar güzel anlatılırdı..????
Teşekkür ederimm ?