Bambaşka bir gün daha sona erdi.
Kimi ağladı, kimi gülümsedi. Kimi sımsıkı sarılırken, kimi arkasını dönüp gitti.
Sevmek, yine her şeyden güzel ve önemliydi bazıları için. Ve yine bazıları, mutsuzluk, nefret için çırpındı. Sevgi mefhûmunu bilmeyen, tatmayan, yaşamayanlar. Onlar yine mutsuzdu, somurturdu. Kızardı, küserdi, çeker giderdi.
Ne önemi var ki? İki günlük mücadelede ha gülmüşsün, ha ağlamışsın. Önemli olan, kimi güldürüp, kimi ağlattığın.
Ya dibine kadar iç mutluluk şerbetini, ya da ebediyen dön arkanı hayata ve kapa bütün perdeleri. Ama asla arada kalma! O, bu dünyada tadabileceğin en acı histir. Kararsızlık, şüphe…
“Acaba”lar ile boğuşmak, düşmana silah çekmekten bile meşakkatli bu zamanda.
Kendi kendine hesap vermek, ölçmek, biçmek, mücadele etmeye mecbur kalmak kadar zoru var mı hiç? Ya da alıp başını teselli etmek kendini, yapayalnız.
İşte, bunların hiçbirini yaşamadan, görmeden, bilmeden, “mutluluk” dolu bir güne uyanmak ümidiyle…