Küçüklüğümden beri ne zaman yutkunamasam hep kaçmış, kendimi temiz bir defterin kollarında bulmuşumdur. Bu defterin boş yapraklarını doldurdukça ruhumun boşluklarını da doldururdum. Kurşun kalemimin kağıda her değişinde ben de kalbime dokunurdum. Belki ilk başta acıtırdı bu dokunuş, sonra tüm vücuduma yayılırdı. Uyuşurdum. Kalbim uyuşurdu. Tıpkı ameliyata girmeden önce uyuşturulduğumuz gibi… Ben bir doktorum. Ruhumu iyileştiriyorum. Kalemimin kağıda dokunuşunda 10’a kadar sayıyorum. Sonra yavaşça kapanıyor gözlerim.
Kimse bana yardım edemez benden başka. Bu ameliyat tek kişilik.
Sevdiklerimiz vardır: Ailemiz, arkadaşlarımız… Bizi güvende hissettirirler, bizi korurlar. Ama hayatta bazı anlar vardır. O anlarda fark edersiniz ki aslında bu dünyada tek başınızasınızdır. Kaleminizi alın ve yazmaya başlayın. Kendinizi dinleyin. Belki hiç okumadığınız bir şiir saklı derinliklerde. Belki de hüzünlü bir şarkı…
Kendisini sevmeyen insanlar gördüm bu hayatta, doktor olamayanlar yani. Sahte dokunuşlarla sayfalarını doldurmaya çalışanlar. Ya da boş sayfalarını görmezden gelenler. Siz hiç hastasının hastalığını inkar eden bir doktor gördünüz mü? Onu tedaviden mahrum bırakan… Sanmıyorum. Yüzleşin, hepimizin yaraları var.
Ben bir komadayım.
Etrafımdaki sesleri duyuyorum.
Ama sonunda bugün uyanacağım.
Benim defterimde boş sayfa kalmadı. O yüzden buradayım.
Şimdi başka defterleri doldurmak için yola çıkıyorum.