İnsanız. Başta var olabilmek, yaşayabilmek için çabalıyoruz. Bir nefes almak için bile, bir lokmayı yutabilmek için bile çabalıyoruz.
Ama bazen ne kadar çabalasak da olmuyor bir şeyler. Üstelik olmadığı gibi gittikçe tükeniyoruz.
Özellikle de ruhsal konulardaki çaba, eğer karşılığını bulamazsa öyle tüketiyor ki insanı…
Neden biliyor musunuz?
Kendimizi çok fazla yoruyoruz.
Sevmeyene sevdirmeye çalışıyoruz.
Anlamayana anlatmaya çalışıyoruz.
Dinlemeyene duyurmaya çalışıyoruz.
Bakmayana gördürmeye çalışıyoruz.
Vermeyenden zorla almaya çalışıyoruz.
Özür dilemeyeni affetmeye çalışıyoruz.
Bir şeyin olası yoksa bile oldurmaya çalışıyoruz ve bu gereksiz çaba; ruhumuzu yoruyor ve tükeniyoruz.
Bu aşırı çaba özellikle insan ilişkilerinin bir motifi. Hele ki biz fedakar, hoşgörülü, hassas; daha derinden hisseden, daha derinden bağlanan ve kurduğumuz bağın devam etmesini önemseyen tarafsak, en çok biz çabalıyorsak en çok da biz yoruluyoruz.
Çünkü fazlaca çabalıyoruz, uğraşıyoruz, alttan alıyoruz, bazen görmezden geliyoruz kısaca fazlaca fedakarlık yapıyoruz. Sürekli veriyoruz, sürekli harcıyoruz. Oysa bu fedakarlık normal değil. Hayatın akışına, hatta doğaya ters.
Bir düşünün;
Bir düşünün, doğada hiçbir canlı elinden gelenin fazlası için çabalamaz. Bir aslan av peşindeyken o avı yakalayamayacağı anladığında fazla efor harcamaz ve o avın peşini bırakır.
Bir çiçek tohumu düşünün. Özünde çok güzel bir çiçek taşısa bile; toprağa, havaya, ışığa yani ortamına göre şekil alır. Hiçbir çiçek yoktur ki içindeki cevheri ortaya çıkarmak için uğraşıp dursun! Tohum sadece ona sunulanı alır ve elinden geleni yapar, fazlasını değil. Eğer siz hassas bir tohumu verimsiz bir toprağa ekerseniz onun size vereceği belki birkaç yaprak, biçimsiz bir çiçek olur. Ama siz aynı tohumu onun kalitesine uygun bir kaba, toprağa ekerseniz; işte o zaman o tohum özündeki tüm güzelliği size sunar. Halbuki tohum, aynı tohumdur sadece ona sunulanlar farklıdır.
Biz ne kadar iyi bir tohum olursak olalım karşıdaki insanın kalbi, idraki, empatisi çorak bir toprak misali kıt ise, ihtiyacımız olanı veremeyecekse biz o toprakta en iyi halimizle var olamayacağız demektir.
Bu durumda yani var olamadığımız durumlarda kendimizi yetersiz görüp daha fazla çabalamak yerine olanla yetinmeyi ve o ilişkiden, o kişiden beklentiyi azaltmak gerek sanırım en doğrusu.
Oysa biz insanlar bazen çok fazla çabalıyoruz ve toprak uygun olmasa, ışık az olsa bile elimizden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyoruz.
Yorulan çabalayan ama hiçbir şey elde edemeyen gene biz oluyoruz.
Oysa belki de bizim öğrenmemiz gereken şey daha fazla çabalamak, daha fazla fedakarlıkta bulunmak, daha fazla anlayışlı olmak değil;
Olanla yetinip oldurmaya çalışmadan, kendimizi yormadan, bazen vazgeçmeyi, bazen umursamamayı, bazen önemsememeyi öğrenmek belki de.
Özetle, sizi hak etmeyen, varlığınızın idrakinde olamayan ve değerinizin karşılığını veremeyen topraklarda çiçek açmak için çabalamayın, aksi halde tükenen siz olursunuz.