İnsanın ortaya koyduğu tüm davranışların temelinde ‘zemin-anlam ilişkisi’ yer almaktadır.
Peki, nedir bu zemin anlam ilişkisi?
Birey bir davranışı kazanırken o davranışın temelinde yatan anlamın zihin tarafından sağlamlaştırılması gerekir. Çünkü davranışların temelinde yatan anlam birey tarafından ne kadar içselleştirilirse o davranışın kalıcılığı paralel ölçüde sağlanmış olur.
Davranışlar nasıl anlam kazanır?
Davranışın bireye kazandırılabilmesi için anlam, anlam kazandırabilmek için ise birey ile sağlıklı iletişim kurmak gerekir. Ancak bu noktada unutulmaması gereken ilk husus ‘iletişimin çift yönlülüğüdür’. Yalnızca ebeveynin anlattığı, konuştuğu ortamda sağlıklı bir iletişimden söz etmek oldukça güçtür. İletişimin sağlıklı olabilmesi için iki bireyinde algı düzeyine uygun bir zihinsel çerçevede karşılıklı konuşma gerekir.
Kazandırılmak istenen davranış konusunda ebeveyn ile çocuk arasında sağlam bir iletişim süreci başlatılmalıdır. Bu süreç içinde öncelikle davranışın detaylı bir tanımı yapılmalı ve bu sayede çocuğun davranışı algılama düzeyine uygun bir zihinsel çerçeve belirlenmelidir. Kazandırılmak istenen davranışın ne olduğu, bu davranışın neden kazanılması gerektiği ve kazanım sonrasında bireyin elde edeceği faydalar karşılıklı bir şekilde konuşulmalıdır. Bu konuşma sayesinde davranışın zemini, zihinde sağlam bir anlam kazanır ve çocuğun mantığına hitap edebilecek düzeye ulaşır
Çocuklara davranış kazandırılma aşamasında sıklıkla başvurulan iki yöntem vardır. Bunlar: Otorite-İtaat İlişkisi ve Zihin-Anlam İlişkisi
1- Otorite-İtaat İlişkisi
Otorite-İtaat ilişkisinde ebeveynler sıklıkla direktif verme veya ceza yöntemine yönelirler. Örneğin oda toplama davranışının çocuğa kazandırılma aşamasında tercih edilen dil çoğunlukla :
‘’ Ya odanı toplarsın ya da seni babana söylerim.’’
‘’ Odanı toplamadığın sürece baban ve ben seninle konuşmayacağız.’’
‘’ Odanı toplamak zorundasın 5 dakikan var!’’
‘’ Ben senin annenim, bu oda toplanacak dediysem toplanmak zorunda.’’
Ancak bu dili kullanmak çocuğun zihninde davranışa ait anlam/algı zemininin oluşmasını engeller. Bu iletişim yöntemiyle davranışın kazandırılması amaçlanmamış olup yalnızca ceza yoluyla davranışın anlık olarak yapılması sağlanabilir. Çünkü davranışın kontrol mekanizması çocuğun iç denetimi değil, dışarıdan ebeveynlerinin dış denetimidir. Ve bu denetim mercisi ortadan kalktığında (örneğin; anne / baba iş seyahatine gitmiş olabilir, çocuk bir başka evde misafir konumunda olabilir) oda toplama davranışı çocuk tarafından terkedilecektir. Ne de olsa davranışın otoritesi ortadan kalmıştır ve yapılmasına gerek yoktur.
Peki hangi yöntem çocuğun davranışı içselleştirilmesini sağlar?
2- Zihin/Anlam İlişkisi
Bu yöntemde kazandırılmak istenen davranış ebeveyn tarafından detaylandırılarak anlatılır. Ardından çocuğun davranışı içselleştirmesi adına neden-sonuç ilişkileri ortaya konur. Bu sayede o davranışın yapılış amacı, faydası ve nedenleri çocuğun zihinsel çerçevesinde anlamlı bir bütün oluşturur. Davranışın sergilenmesi durumundaki pozitif sonuçlar ve sergilenmemesi durumunda ortaya çıkacak negatif davranışlar ortaya konur. Bu süreçte gerçekleşecek iletişimler çok yönlü olur ebeveyn ve çocuk daima dialog içindedir. Çocuğun aklına yatmayan noktalar soruya dönüştürülür ve detaylıca cevaplanır.
Davranış kazandırılma sürecinde çocukta ebeveynler gibi esneklik veya değişiklik yapma hakkına sahip olur bu sayede zihin stres altına girmekten kurtulur.
Örneğin oda toplama davranışını yeniden ele alalım :
‘’ Sence bir odanın toplu olmasının ne gibi faydaları vardır?’’
‘’ Oda toplanmadığı zaman sence ne gibi olumsuzluklar yaşayabiliriz?’’
Bu sorulara ait cevaplar davranışın mantıksal bir şemasını belirler.
‘’Peki odalarımızı daha toplu hal getirmek için sence ne yapabiliriz?’’
Bu tip sorular ebeveynin uzlaşmacı olduğunu ortaya koyar ve çocuğuda bir birey olarak kabul eden bir ev ortamının kapılarını aralar.
‘’O halde bizde kendi odalarımızın toplu olması için seninle bir plan hazırlayalım. Hadi uyulması gereken ilk adımı sen söyle.’’
Bu aşama çocuğun karar mekanizmasını harekete geçireceği gibi kuralları uygulama aşamasında gönüllülük paydasını arttıracaktır.
Hatırlamak gerekir ki; annelik/babalık doğal ve yüce bir dürtüdür. Bu dürtüleri doğru iletişim yollarıyla harmanlamak huzurlu bir eve sahip olabilmek adına atılacak en önemli adımdır. Hayatımızın ağzımızdan çıkanlara göre şekillendiği bu evrende kullandığımızın dilin gücü çok büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle kullandığımız dilin yeri geldiğinde sihire, yeri geldiğinde ise zehire dönüştüğünü unutmamak gerekir.