Ya huzuru metres bildik ya da yorgunluğumuzu şeytan seçtik. Tavında dövemedik bir türlü isteklerimizi. Kahire’si başkent olan Mısır’a göç ettik. Aklımız gladyatörler şehri olan Roma’da kaldı. Seyrine düşkün bir tepeye çıktık. Gözlerimiz bisikletli bir çocuğa takıldı. Ne tarafa dönersek dönelim, aksi istikamette hep aklımız kaldı. Zamanı, zıvanası bozuk çeşme misali boşa akıtırken; anlık keşiflere de rüşvetler biçtik. Tatmin olmayan duyguların pusulalarında hapsolduk. Özgürlüğü sarhoş naralarında besteledik ama ayık kafanın repertuvarında utancımızdan yer veremedik. Şahsiyetlerimizi dar sokakların pencerelerinde gölgeledik. Korkuluklarımıza çocuklar tırmandı; biz hırsız zannettik, yerlerde sürükledik. Daha konuşamadık kendimizle, daha da dinleyemedik kendimizi de. Ne tarafı dünya, ne tarafı hülya bilemedik. Hep geldik, hiç misafir edilemedik. Geçiyordu tren de biz içinde değildik.