Ya bu özlem sarı gökyüzüne lacivert güneşe ise? Ya mutluluk insanlığa gün ile güneşin yer değiştirilmesiyle bahşedilecekse. Alengirliyiz ondan pimpirikliğimiz bir de asıl galeyan uçsuz bucaksız düşüncelerimiz. Tüm bunların içinde insanlığın huzurunu çalan insanlık; kendi bünyesinde huzuru barındırdığına inandırıyormuş. Hem suçlu hem masum. Ne iki düzden bir ters ne de iki tersten bir düz oluyormuş. Hepsinin toplamı düzensizlik eden bu sistem; masum insanlığın öldüğü, zalimin el emeği, beyninin nuru şüphesiz (!) İnsanlık hem gösterişe, şöhrete hemde sadeliğe, sıradanlığa özendiriyor. Ne güzel seçenekler öyle değil mi? Sonrada “Yeni savaşa merhaba. Bugün güne bir barışın daha ölümüyle başladık. Gösteriş severler sadelik severlere savaş açtı.” Akabinde olaylar olaylar… “İnsanlık Öldü mü?” “İnsanlık öldü.” Hayır! İnsanlığı öldürdüler. Her gün az az. Temeli güvenden sarstılar, öldürmeyi sıradan, kavgayı – şiddeti baş tacı yaptılar. Kirli ruhlara aşkı bahşetmeyi marifet, ceplerine para girmesinde her yolu mübah saymayı görev bildiler. Kalpsiz makinelere, eşyalara gönül verdiler. Öyle ki pencereyi açmaktan aciz yattıkları yerden bilmem kaç inç.’le gökyüzünü seyrettiler. Özlemler arttı toprağa, maviye, yeşile. İnsanlığı öldüren insanlık; herkesi birbirine düşman edip toprağı, yeşili de yok etti. Kardeşiz dediler içlerindeki nefretle. İki yüzlülüğe masumane maske dediler.
Görüntü güzelinin başına taç, çirkin dediklerinin bedenine silikon taktılar. Sonra da “Asıl önemli olan iç güzelliktir,” dediler; kimsenin ruhunun kapısını bile tıklatmadan. Oysa ben televizyonda en fakirinin evinin bile çoğumuzun evinden kat kat güzel olduğunu gördüm. Hem aldatanı ayıplayıp aldatılan da suç buldular hem de şu dizide kim aldatılmış bu programda kim aldatmış büyük bir merakla izlediler. Ağzından yalakalık damlayana -çıkarları uğruna- “Al sana rütbe hem de en koltuklusundan,” dediler. Artık herkes laf ebesi bunu unuttular. Sonra da buyurun sizi en üst kattaki bilmem ne görevlisine oradan bir yan odaya oradan da bir alt kata yönlendire yönlendire biz bıktık onlar bıkmadılar…