8.2 C
İstanbul
Perşembe, Kasım 21, 2024

Kendimle Konuşmalar

İnsan bazen gecenin bir vakti uyuyamaz da geçmişten bir günde bulur kendisini, o günün hissettirdiklerini o andaymışcasına yaşar, bugünlerde arkamı dönüp baktığımda o günü dahi bulamıyorum. Geçmişte bir ana gidemedikçe kendime yeni bir geçmiş inşa ediyorum, o yoldan değil bu yoldan gittiğim, o insanla değil bu insanla dost olduğum hiç tatmadığım ve sonu hep mutlu biten bir geçmiş. Bu iç konuşmanın sonu nereye gider bilmiyorum ama nereye gitmesini istemediğimi biliyorum. İnsan bazen kendisi ile konuşmanın bir şeyler çözmesini bekliyor, bir süredir kendime çözüm önerileri sunmuyorum. Sorunlardan sıyrılmıyor, sorunlar yaratıyorum. Neyse yürüdüğüm yolu inceleyeyim biraz, gidiş fena değil de dönüşte büyük bir yokuş beni bekliyor olacak. Onu da o zaman düşünürüz canım. Durup kedileri sevmek isterdim ama yetişmem gereken bir görüşme var, sırtımda da eşek ölüsü kadar kitap. Kesin okumam çoğunu, belki yüzünü bile açmam ama orada bir yerlerde varlıklarından haberdar olmak huzur veriyor bana, sanki çalışmışım gibi. Görüşmeye 10 dakika kaldı, 5 dakikaya binaya varmış olurum sanıyorum ki. Bir gençlik yaşadığım konusunda tereddütlerim var. Bir treni kaçırmışım gibi hissediyorum çoğu zaman. Tren eğlence ile, kahkaha ile, sevgi ile doluymuş ve bir koltuk boşta kalmış gibi. O koltukta olması gerken kız da şu an çantaya koyduğu ekstra 5 kitaba sövüyor gibi…Mecbur çalışacağım, boşuna taşımadım. En azından bu motivasyonu sağlamış oldular. Neyse trenden bahsediyordum. O tren gitti gideli hayat hep benim için çantaya atılan ekstra kitaplardan ve dönüşte zorlayacak yokuşlardan ibaret oldu sanki. Eskiden neşeli bir çocukmuşum, ben kendimi tanımıyorum ama tanıdığını iddia edenlerden böyle söylemler duyuyorum. Belki kendimle iddialaşıyordum. Eğer öyleyse umutsuz ve mutlu olmayı beceremeyen kendim kazandı. 3 dakikaya binada olmam gerekiyor, sokakta çok fazla kedi var biraz dikkatimi dağıtıyorlar. Bir de hava sıcak, biraz erken gidip elimi yüzümü yıkasam iyi olacak. Görüşmede ne sorarlar acaba, gelecekte ne olmak istiyorsun, en büyük eksiğin nedir, grup çalışmalarında iyi misin. Gerçeği söylüyor musun diye de sorarlar mı acaba, umarım sormazlar. 3 yalanın üstüne gerçeği söylüyorum diye bir yalan daha yaratmak istemem. İronik olur ve vicdanımın bu kadarına sessiz kalacağını düşünmüyorum. Kafamı dağıtayım biraz, görüşmenin ardından yakındaki kahveciye gider bir kahve alırım, kahve tiryakilerinin asla kahveden saymadığı o bol kremalı ve şekerli olanlardan. Sonra yolumu kütüphaneye çeviririm. Eğer görüşme çok iyi geçerse, büyük ihtimalle çalışamam. Çok tanıdık bir his olmadığı için o hissi derinlemesine yaşamayı, kitapları boşuna taşımak pahasına tercih ederim. Eğer ortalama geçerse zaten haftaya yeni bir görüşmede bu hissi tadacağımı bildiğim için yok gibi davranarak bu hissi öldürebilirim. Çok kötü geçerse de çalışabilirim ama yanlışlıkla hafif hüzünlü bir müzik gelirse kütüphanede ağlamaktan korkarım. O yüzden eğlenceli bir liste açmaya özen gösterir ve zaten insanların adaletli olmadığına inandırırım kendimi. Neyse tüm bu planları yaptığıma ve binanın önüne geldiğime göre kafamı toplamalıyım artık. Önce bir elimi yüzümü yıkayayım. Lavaboda birkaç kişi görüşme nasıl geçti diye sohbet ediyorlar, bu sohbetlere hiç katılmam. Sınavdan önce de yanımdakine bir şey sormam, bana sorulmasından da hoşlanmam. Bırakın kafam biraz toplansın yahu, dağınıklığın içinden işlevsel kelimeleri bulmak zor oluyor, ne varsa döküyor ortalığa insan. O yüzden katılmadım sohbete ve yere baktım sıra beklerken, yüz yüze geliriz bir şey sorarlar, hiç gerek yok beynimin içine almaya. Sanki cümlelerdir beynimin içinde değillermiş gibi. İşte çoğu zaman böyle oluyor, yüreğimde yer etmemeli dediğim acılar yüreğimin ortasında koca matkapları ile bir delik açıyorlar. Beynim daha anlamlı sohbetler etmeli derken yaklaşık 12 dakikayı böyle anlamsız cümleler yığını için kullanıyorum kelimelerimi. Görüşme olacak odanın kapısındaki koltuklara oturdum. Bu yaşta koltuğa oturunca ayaklarımın yere değmemesi de çok sinir bozucu ama kısa biriyim. Çantamı da yandaki koltuğa koydum, inşallah kimse gelmez de orada durur. Telefonumu elime alıp vakit öldürecektim ama vazgeçtim, şimdi günlerdir mesajlarıma cevap vermeyen arkadaşımın hala vermediğini hatırlamak, ya da mail kutuma bakayım diyip bir kötü içerikli mail daha almak, insanların dostları ile bir masanın etrafında kahkaha attıkları fotoğraflara bakarak “ben neden burdayım” sorgulaması yapmak istemiyorum. Bakın yine aynısı oldu, istemiyorum evet. İstemediğimi söylerken dahi istemediğim şey gerçekleşiyor oysa. Bir dakika sonra kapının açılması ve adımın söylenmesi gerekiyor ama genelde bekletilirim. Ve ayrıca genelde 20 dakika erken varmış olurum böyle şeylerde, bugün geç kalmamın sebebi otobüs kartımı bulamamam. Küçük çantamın içindeymiş iki saat aradım evin her yerinde. Görüşme yaklaştıkça yüzbininci görüşme de olsa heyecan basıyor, ellerimdi bir titreme alıyor ve sanki konuşsam sesim çıkmayacak gibi hissediyorum. Yine öyle oldu bakalım sesim gerçekten çıkamıyor mu yoksa öncekilerde olduğu gibi içerde bülbül gibi şakayacak mıyım. Evet ismim söylendi, şimdi bu sorunun cevabını alma vakti. Keşke her sorunun cevabı böyle kolay verilebilse ya da her soru bu kadar anlamsız olsa da verilen cevapların doğruluğu uğruna bir ömür ve akıl tüketmesek. Neyse merhaba dediler. “Merhaba, iyiyim siz?”

READ  Bir Cennet, Bin Suikast: Hasan Sabbah

Görüşürüz, belki iyi bir görüşme olursa yolda heyecanla yürüyor olurum, tanırsınız. Kötü olursa fark etmezsiniz, yolda hüzünle yürüyen bir sürü kız çocuğu var.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Related Articles

1 Yorum

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles