Halil Cibran ,6 Ocak 1883’te Kuzey Lübna’ın dağlık bir bölgesi olan Bişerri semtinde Hristiyan Maruni mezhebine bağlı bir ailede doğdu.
Halil Cibran çoğumuz gibi hayatı boyunca çeşitli sorunlarla karşılaşmıştır.
Küçüklüğünde ailesinden olması ve daha sonraları ise büyük kayıp olarak gördüğü annesinin vefatı ile büyük sarsılmalar yaşayacaktır.Annesinin vefatını atlatamayan Cibran Halil hemen hemen her romanında kahramanlarının üzerinden annesine ithafen”annelik” kavramına önemli değinmeler yapacaktır.
Hayatında etkisinin olduğunu gördüğümüz önemli hocaları ve kız arkadaşlarıyla tanındıktan sonra Dünya’ya açılıp iyice tanınacaktır.
Halil Cibra’ın yaşam serüveni annesi ile beraber ABD’ye olan göçleriyle (1895-1898) başlayacaktır.
Cibran’ın daha çok küçük yaşlarda ilk defa tanınmasını sağlayan hocası 1896’da FRED Holland Day olmuştur. Bu sayede Cibran hocasının sıradışı sanatı ve Boston sanat çevresiyle temaslarıyla tanınmaya başladı.
Hocası tarafından dil eksikliği farkedilen Cibran’ın yabancı dil eğitimini tamamlaması üzerine Beyrut’a(1898) gitme kararı almıştı.
Buradan Lübnan da kalan bir Boston güzeli kadınla duygusal mektuplaşmaları başladı ta ki Josephine Cibran’ın evlilik teklifini reddedip başka bir adamla evlenene denk.
Cibran ailesinden gelen kötü haberlerle sarsılmaya devam ediyordu; ablasının ağır hastalanması ağabeyinin de vefatı üzerine artık Lübnan’da ayrılıp tekrardan ABD’ye gitme kararı almak zorunda kalmıştır.Lubnan’da kaldığı sürede arapça ve Fransızca dillerini de ustalıkla öğrenmiş ve şiir de ustalaşmaya başlamıştı.
ABD’ye tekrar dönüşü hızlı ve plansız olmuştu.
Cibran ABD’ye vardığında kız kardeşinin hastalığı azmış ve onu öldürmüştü.
Hayatında her ne kadar eğitimi eksik etmemeye çalışsa da bir türlü hayat ona bu fırsatı sunmamıştır.Halil Cibran; kırık kanatlar kitabında tüm saflığıyla bizlere şimdi ki aşktan çok öte eski bir aşkı getiriyor. Saf ,maddiden uzak ve ruhların sevildiği bir manevîyat.
Kitap giriş bölümü ile bizlere kitabın son kısmı havası vererek heyecandan uzak bir son ile başlıyor.
Kitabın asıl heyecan ve akışı olan kısmı ise gelişme bölümünde yaşanan aşkın sükuneti ile biz okuyucuları sarıp sarmalıyor.
Halil Cibran’ın kendinden vererek yazdığı bu eserde yer yer özlü sözleriyle bizleri kendimize getiriyor. Bu özlü sözlerinin günlük yaşantımıza ders olmasıyla beraber yoğunlukta olması hasebiyle okuyucuyu romanın akışındn da alıkoyabiliyor.
Okuyucuya yazmış olduğu bu aşkı çok net bir şekilde yansıtarak kendisinin ne kadar usta bir yazar olduğunu da aynı zamanda gösteriyor.
Kitabın baş kahramanları Selma kerame ve isimsiz âşık.
Baş kahramanın dilinden dökülen kitap tek taraflı duygu ve düşünce aktarımı olmuştur.
Yıllar sonra babasının yakın arkadaşı ile tanıştıktan sonra babasının arkadaşı Faris kerame ile muhabbeti ilerledikten sonra evine davet eder.
Evine misafir olarak gitmeye karar verir.
FAris keramenin evine en çokta insanlar arasında tuhaf söylentiler dolaştığı kıznı tanımak için olmuştur.
Misafir olarak gittiği evde onu karşılayan Selma kerame gerçektende kendi ruhuna göre bir karakterdi güzelliği eşsiz ruhu tanımsızdı.
Konuşmalarında ki kibarlığı ve manevi derinliği gören baş kahraman kendisini artık selmadan alıkoyamaz hâle gelmiştir.
Her seferinde babasının arkadaşı olan Faris kerame’yi ziyaret etmek istemesi de bunu tasdikler niteklikte olmuştur.
Günler geçtikçe Selma kerameye beslediği duygular derinleşmiş ve bu duyguların aynılarını sevdiği kadında da hissetmeye başlamıştı.
Gel zaman git zaman muhabbetleri arttıkça başlarda pek ilerlemeye sohbetleri artık derinleşmeye ve ilerlemeye başlamıştı.
Fakat yine evlerinde misafirliğe gittiği birgün rahibin,Faris kerame’yi çağırıp ondan kızını, yeğenine istemesiyle bütün hayalleri yıkılır ve onları zorlu günler karşılamaya başlar. Faris kerame’nin Rahibin teklifini kırma gibi bir lüksü olmamıştır.Zira o teklifi redederse bütün ahali Faris kerame’yi dışlamaya başlayacaktı.
Başpiskoposun yeğeni Mansur bek Galib’in Selma kerame ile izdivacinin tek sebebi Faris kerame’nin servetiydi.
Faris kerame oldukça yaş almış ve tek varisi de Selma kerameydi.
İşte bu yüzden Mansur bek Galib oynayacağı tek en karlı atlı kupon olarak görmüştü selmayı.
Selma kerame babasının ricası üzerine mutsuz bir evlilik yapar.
Fakat aklından bir türlü sevdiği adam çıkmıyor.
Çıkmasını da istemiyordu bunun üzerine sürekli bir yerlerde buluşur bütün zorluklara rağmen bu kısa ve geçici vuslata mesrur olurlardı.
Bu uzaktan sevdaya bir yük daha biner zamanla…
Faris kerame hastadır ve ölmek üzeredir.
Selma kerame sevdiği ile bu evde tekrardan buluşur ve babasının son gördüğü gözler ikisinin olur.
Her ikisini de birbirine emanet ederek gözlerini dar-ı dünyaya kapatır.
Selma kerame babasının vefatını daha atlatamadan, eşinden bir daha dışarı çıkma uyarısı gelir.
Selma kerame bunun ne demek olduğunu apaçık anlar.Ve sevgilisiyle bir daha dünyada görüşmemek üzre son defa görüşür.
Vedalaşmanın ardından sorunlar Selma kerame’nin yakasını bırakmıyordu.
Bu sefer de insanlar arasında” çocuğu olmayan kadın” dedikoduları dönmeye başlar.
Selma kerame hergün bir dağa çıkıp orada çocuğu olsun diye tanrıya yalvarırdı.
Gelin görün ki Tanrı Selma kerame’ye cevap verdi.
Haberler sevdiğinin kulağına gitmeye devam ediyor bu esnada ama yapabilecej bir şeyi yoktur delikanlının.
Doğum yapacağı zaman tabipler ve ebeler çağrıldı.
Doğum zor olacak dendi;her şeye rağmen bir kadın bunu da aştı.
Doktor selmaya bebeğini verdiği zaman mahzun gozlerle bakmaya devam etti birazdan kopacak kıyametin farkındaydı.
Çok geçmeden Selma kerame’nin kucağındaki çocuk sabah olmadan vefat eder.
Selma kerame kucağna çocuğu alır ve onu bütün dertlerinden almaya geldiğini anladığı ağlamayı bırakır ve gözlerini hayata yumar.
Bütün bunlar genç delikanlının kulağına gittiğinde cenaze törenine yetişmek için acele eder.
Cenaze töreninde insanlar bu gence Selma keramden bahseder dururlar fakat bilmezler ki hayat onları zaten pamuk ipliğinden bağlamıştı.
Halil Cibran bu kitabında tamamen kendisine özgü ve yalın bir dille eserini okuyuca taktim ediyor.
Kitabın asıl ilgi çeken yönü ise herkesin eserde kendinden bir şeyleri bulmasıdır muhakkak ki.