Sevgi ya kişinin kendisiyle ilişkili şeylerde kendisine denk olana ya da kendisinden daha üstün gördüğü kişilere duyulan histir. Kıskançlık anneye, babaya, kardeşe, arkadaşa, sevgiliye ya da eşe duyulabilir. Doğduğumuz andan itibaren ya anneden babayı ya da babadan anneyi, daha sonra anne-babadan kardeşleri, okul zamanlarında arkadaşlarımızı vb. kıskançlıklar yaşarız. Peki, nedir bu kıskançlığın temelinde yatan arzular?
Kıskançlık bana göre öfke kadar korkulması gereken bir duygudur. Çünkü kontrol edilmesi gereken zorlayan bir histir. Her insanda kıskançlık var mıdır emin değilim fakat günümüz şartlarında teknoloji çağı ile birlikte her yeni güne yeni bir ürünle ya da üst bir seviyeye ulaşıyoruz bu da bizi hızlı bir tüketime yönlendiriyor. Hızlı tüketim beraberinde yenileşmeyi, yenileşme de büyük oranda eskileşmeyi getiriyor. Üretim ve tüketim hızı da kişiler arası farklılık gösterip kıskançlık hissinin doğmasına sebep oluyor. Bu yüzden eser miktarda da olsa her insanın içinde bir nebze kıskançlık barındığını düşünüyorum.
Kıskançlık temelinde bana göre yoksunluk yatıyor. Eğer birine karşı kıskançlığa benzer duygular hissediyorsak o kişide gördüğümüz bazı şeyler bizde eksiktir, en azından bizim istediğimiz kadar değildir. Ebeveynlere karşı duyulan kıskançlık; kardeşimizi kıskandıysak demek ki o an bize verilen sevgi ve ilgi bize yetmemiştir, ona bizden fazla verildiğini düşünüp bu yoksunluğu hissederiz. Arkadaşlarımızda, onun ayakkabısı benimkinden daha güzel gelmiştir, o güzellik bende yoksundur mesela. Sevgili ya da partner kıskançlığı da benzer noksanlıktan doğar lakin hızlı tüketimle birlikte günümüz ilişkilerinde hızlı tüketildiğini düşünüyorum ve erkek partner yanında dişi sinek görünce çılgına dönme olayını abartı buluyorum. İnsan sosyal bir varlıktır. 2020 senesinde cinsiyet gözeterek sosyalleşmek mümkün değildir. Gerek çalışma ortamı, gerek okul hayatı her zaman hem cinslerle kısıtlı olmayabilir. Ne istediğini bilen kişiler, kendi sınır ve kişisel alanlarını belirleyebilmelidir. İlişkiler arası mesafeyi her zaman savunmuşumdur. Bunun dışında partneri kıskanma olayının biraz irdelenmesi gerekiyor. Kişi kendini tanıyor ne istediğini biliyor, partnerini tanıyor ve onun da ne istediğini biliyorsa bu tür kıskançlıklar daha minimum seviyede kalıyor. Elbette istisnai durumlar ve halk arası altıncı his olarak tanımlanan iç sesi rahatsız hissettiren durumlar mümkün. Bu durumda doğru iletişim ve saygı çözümlemeye yardımcı olacaktır. Yani saçın yüzüne değse saçını kıskanırım diye bir şey yok.
Partnerlerimizin özel alanlarına saygı duyabilmeliyiz. Arkadaşlık ilişkilerine, fiziksel özelliklerine, kıyafet seçimlerine saygı duymak kıskançlık krizlerini yönetmede yardımcı en önemli unsurdur. Etek giymiş partnerimizi etek boyu ölçütü belirlemek ve kısıtlamak başka sorunların silsilesini peşinden getirecektir. Siz zaten hayat arkadaşlığı için doğru insanı bulduysanız ona güvenin, doğru yerde doğru kıyafet ve tarzını oluşturacağına güvenin. Ona destek olun. Siz ona bu koşullarda destek olursanız o da sizin rahatsız olabileceğiniz konularda kendi tutum ve tavırlarından ödün verecektir. Bu da ilişkiyi kıskançlık krizlerinden uyumlu anlaşmaya götürecektir.
An olarak durup düşünelim ben kimim? Ne istiyorum ve ne yapıyorum? Hangi koşulda ne yapılabilir ve ben ne yapacağım? Kıskançlık duyduğumuz kişi için; o kim? Ne istiyor ve ne yapabilir? Hangi koşulda ne yaptı ve ne yapacak? Bu soruların yanıtlarını gerekiyorsa bir kâğıda yazın ve bunun üzerine düşünün. Kabullenilmesi gereken durumlar, değişen ve değişken durumlar olabilir bunu yaparken de yazı boyunca okuduğunuz gibi kıskançlığı; kıskanan kişi ve kıskanılan kişi arasında irdeledim, çünkü bu tarz iki kişilik olayları topluma ve elalem olayına bağdaştırmamak gerek kanısındayım. Öncelik olarak kendimizin ne istediği ve ne hissettiği önemli. İçinde bulunduğumuz toplumun tutumu elbette önemli fakat bireysel hisler kontrol edilebilirse toplum hisleri daha kontrollü ilerleyebilir. Bu konu ile ilgili Zeki Demirkubuz’un filmi olan Kıskanmak’ı izlemeniz ricamdır.