Mihrimah!
Bu gelen senmisin, yoksa hayalin mi?
Hasretinle yıllar yıllı durduğum, şu mahsum aşk için hayaller kurduğum.
O asil.
O zarif.
O zerafet.
O ahu bakışlı senmisin söyle bana.
Söyle ki ruhumun bitmeyen ızdırabı dinsin.
Kaç asırlık sevdalar yolunda tükensin.
At artık üstümden toprağı, dirilişin ölü ruhum.
Gülsün artık ikinci baharımızda bahçemizin bülbülü.
Saçlarında bir gül, yüzünde gül, gamzende güller.
Birazcık o bahar nefesinle üfle ki ateşe döner kalbimdeki küller.
Ateş-i aşk gerek bize kalbimizin çerağını yakmalı.
Muzdarip gönüllere su misali akmalı.
Akıncı cedlerinden ilham ile bendini yıkıp taşmış benzeyen çoşkun sele.
Şark, garp, şimal, Bursa dört bir yada dervişler.
Bu ay yüzlü simadan aşk yağar yer yüzüne.
Bin bir ümit yangını bakınca nur yüzüne.
Hiçlik semasında bir güneş ki doğuyor, Mihrimah güzelliğin şu alaca karanlığı boğuyor.
Ey aşık Halil!
Bu Mihrimah yıllar yıllı aradağın, beklediğin kız.
Aşk nehar eden mukaddes güzel.
Dört bir yana dağılır Mihrimah’a olan temiz sevdam.
Canlanır o an sanki mecnun, leyla, aslı, kerem..
Bastığın topraklar yürüdüğün zaman gülşen döner.
Zorbalığın putları güzelliğinle devrilir.
Dilimde kelam, elimde kalem.
Yeni bir dirilişin müjdesi bende sevdan.
Bayram yapar.
Bursa’nın aşk ve maşuğu Mihrimah’a.
Bütün herkes izleyip görsünler aşk denilen hakikat nedir?
Mihrimah anlasın halini hala aşkı dillerde, Halil’in kalbi avuç larının arasındadır.
Aşk denilen o ali mefhaman aslı, sonunda görüşelim.
Yıllar yılı Sevgimi çekmekten yorulduğu bitmeyen bir aşk.
Devası bu aşkın Mihrimahın gözlerinde mümkün olacak.
Vefakar bir kalp gerek bunları anlayacak.
Bildim ki bu doğan sensin ufkuna, Mihrimah!
Şimdi artık dinmez dediğim yasım, Mihrimah dizlerinde.