Desem ki…
“Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır”
Bütün insanlar kalpten ibaret. Kimileri kalbiyle düşünür, hisseder, güler; onların kalbi sahiden çarpar, âşık olur, ağlar, diler, sever, acır, sızlar. Annem “Kimilerinki kurumuş yaprak gibidir, dokununca dağılır, ellenmez, yaklaşamazsın. Kimilerinki taş gibidir, ağır, sert, kapalı. Öyle ki kendi bile taşıyamaz.” derdi.
Birini anlatırken, “Hani uzun boylu diyoruz, hani renkli gözlü, hani kıvırcık saçları var, hani şurada çalışıyor, yahu falancanın eşi, şurda oturuyorlar, hani şurdan mezun, şunlardan, bunlardan…” Öyle tanıyoruz insanları, onlar da bizi öyle tanıyor. Sonra beklemediğimiz bir şey oluyor, bir kırılma anı, bir şaşkınlık… Ve diyoruz ki “Onu hiç tanıyamamışım…”
Tanışalım dediğimiz anda daha önce hiç bakmayı akıl edemediğimiz yere bakmamız lazım: Kalbine… Düşünsene, senden bahsediyorlar ve diyorlar ki: “Hani çok güzel bir kalbi var, hatırladın mı?” Böyle bahsedilen birini kim unutabilir ki?
Onu size anlatmaya başlasam ağzımdan ilk çıkan özelliği “açık kalpli”liği. Kasım Abi ve Bir Aralık’tan sonra biraz içime döneyim derken bambaşka bir insana dönüştüm ben’de. Onu görür görmez şaşırdım kaldım işte. Uzun bir (g)öz teması, güneşli günlerin kahkahası, umutlu sıcak masallar gibi bir selamla girişi vardı:
“Çiçekli günlere hakkını veren herkese merhaba!”
Bulunduğum yerdeki insanlarla aynı anda ruhumuzdaki çiçeklenişleri hissetmişizdir.
“Ben, ben…” dilim tutulmuştu sanki. Tıkanmıştım heyecandan.
“Sen… Kalbin leylak saati.” demez mi bana göz kırparken.
Gülmeye başladım, tutamadım kendimi. Ve benimle aynı tepkiyi vermiş olması derin bir nefes aldırdı.
“Nisan”
Gözlerimi kapayıp bu ismi bir kez daha içimden geçirdim ve tanımaya çalıştım. Evet bugün o gelecekti, hoş gelecekti, ağaçların çiçek açıp kuşların ötüşüyle müjdelediği, o içimize bahar getirişinden anlamalıydım. Eşyaların üzerinde gezen parmak uçlarıyla dokunuşları, kalbini gözlerinde taşıyan birisine denk gelmek ümidiyle insanlarla yüz yüze gelişi… Hepsine aşinayım. Kasım Abim demişti: “Bana Nisan’ı hatırlatıyorsun, ona çok benziyorsun bu yüzden ağır abla olamazsın.” Bu bahar mevsimi mi yoksa ayna mevsimi mi sorum havada asılı kaldı. Odada Nisan’ın sesi içime yansıma yaptı.
“Yağmur yağsa, bardaktan boşanırcasına, bizi sırılsıklam edecek bir yağmur yağsa…”
“Çıksak şu kapıdan ama biz olarak değil.” dedim.
Pencerenin önünden kalkıp hemen masaya yanıma geldi. Bu kıpır kıpır kıpırtıyı biliyorum. “Pantolonunun altına pijama, ayağına iki kat çorap giyip kendini garantiye almış, lastik çizmeli, gocuklu, gözleri ışıl ışıl çocuklar gibi çıksak…” dedi.
Ben de “Bir sokak ötede buluşsak…” dedim gülerek.
“Evet aynı mahallenin çocukları olsak mesela.” dedi ve sözünü kestirmeden devam etti: “Yaaamur suyu saçı uzatıyormuş deyip saçlarımızı ıslatmaya çalışsak. Tek katlı evlerin saçak altlarına, yan yana, ip gibi dizilip beklesek yağmurun dinmesini. (Düşünüyorum da, saçak altı bile yok artık, modern dünya bize yağmurdan sığınacak yer bile bırakmamış.) İçimizden biri ‘Yağmur yağınca melekler iniyormuş gökten’ dese. O her şeye inanan kalplerimizle inanıp korksak, sağa sola bakınıp melekleri arasak. Ağzımızı havaya açıp yağmur yakalamaya çalışsak… Kuru yerlere basmak yerine, inadına yağmur birikintilerine bassak. Kedi yavrusu gibi dönsek eve… Olmaz mı?”
Olmaz mı! Nasıl mutlu ediyor beni. O zaman diriltiyorsun çocukluğu, seninle yaşıyor, cebinde bir küçük kız taşıyorsun sanki. İşte o zaman olaylar karşısında çocuklar gibi düşünebiliyorsun, sudan sebeplerle çocuklar gibi mutlu olabiliyorsun.
Demek ki “Nisan Yağmuru”nu yaşamak böyle bir şey dedim; merak, bilinmeyen ve hassasiyet.
“Kalbine gerekli hassasiyeti gösterebilmiş olanlar, kalplerini geniş tutar Çocuk Hanım. Bu dünyayı böyle de sevebilir. Bu dünya üzerinde kalbinde iyilik, gözünde ışık ve yüreğinde merhameti olan her insan için kalbinde yer açabilir. Hiç tanımadığı insanlar için üzülebilir, hiç tanımadığı insanlar için sevinebilir. Hiç görmediği insanların acısını taa içinde hissedebilir.” diyerek ellerini göğsünde birleştirmişti.
Bana ‘Çocuk Hanım’ demişti. Bunu derken ne hissetmişti? Hayır ben şu anda ne hissediyorum?
“…Bırak ben söyleyeyim güzelliğini
Rüzgârla, nehirlerle, kuşlarla beraber…” diyordu Nisan.
Penceremin önüne bir sandalye çekip oturuyorum. O an kaç kişinin daha sırf bu ‘tarifsizlik’ için pencere önünde durduğunu düşünüyorum. Başka bir yerde, tanımadığım birinin benimle aynı anda aynı hazzı duymaktan ve onunla habersizce bir duygu birliği yaşıyor olmaktan keyif alıyorum bu şiirde.
“Açık olmaya ihtiyaç hissediyor insan.” diyerek toprak kokan avuçlarında çiçekler köklenmişti. “Adım adım açıldıkça öğreniyoruz tohumdan yeşermeyi, adım adım açıldıkça öğreniyoruz köklenmeyi. Adım adım açıldıkça öğreniyoruz kabullenişlerin benimseyişindeki hislenişleri…”
Şu an karşımda gerçekten avuçlarıyla kalbimi tutan birisi vardı. Ve bunlar oldukça “Nisan’ın açık kalbi” sayesinde arkadaki anlamı, manayı biliyorum artık. Fark ediyorum ki ne kadar çok güvenirsek, ne kadar çok kabul verirsek, ne kadar çok açık olursak o kadar mutlu oluyoruz yazın sıcaklığını da katıp.
“Nisan olmak ister misin?”
“Bir Nisan mı?”
“Hep Nisan ve tek lisan olmaktan bahsediyorum.” dedi. “Ve neden sonra…”
‘Bu kadar çok sevme, üzülürsün. Sevdiğini belli etme, kullanılırsın. Çok sevmek zayıflıktır, sen güçlü ol.’ diyecekler. Bu güçlü ama yalnız olanların, sevgisini kendine saklamış ve ‘tek başına’ kalmışların doğrusu.
“İnanma. Genişlet kalbini. Herkese yer aç. Sev ve sevdiğini söyle. Birine seni seviyorum dediğinde, karşındakinin “Ben de seni seviyorum.” deme ihtimali çok yüksektir. Eğer sevdiğini söylemezsen, sevildiğini duyma ihtimalin de aynı oranda düşer. Ne ki, zayıf diyeceklermiş… Varsın öyle olsun, sen kalbinin hakkını ver.” sözleriyle hem Nisanlığını hem insanlığını gösterdi apaçık.
Saçlarına papatyalardan taçlar takılası bir Nisan tanıyorum. Çiçeklere seni seviyorum diyen, umutları filizlendiren sıcaklığıyla, denizleri, dağları, bahar havasını ciğerlerimize çektiğimiz o tertemiz ve açık kalbini tanıyorum. Nisan’ı benimsiyorum ve seviyorum.
Kalbinin hakkını vererek, çiçekli günlere hakkını veren herkese merhaba! dedim bile.
Olmaz mı çiçek ?
Bir Nisan’ın gelişini bu güzel yazıyla kutladık.
Umutlarım aydı… Kalemine sıhhat, yüreğine sağlık
Bu nisan umutlanırız valla. Teşekkür ediyorum, kalbimizin hakkını verdiğimiz an hoş gelmiştir yorumunla da. ?
“Hani çok güzel bir kalbi var, hatırladın mı?”
O kadar güzel bir noktaya değinmişsin ki güzel insan.. İnsan boyuyla, yaşıyla, işiyle, evi barkıyla, okuluyla mı tanınır yahu; insan kalbi kadardır, insan kalbindeki hisler, zihnindeki güzel gayeler kadardır..
Sen merhaba diyeli 2 ay olmuş ama senin güzel yüreğine de kocaman merhabalar, kocaman selamlar…
Kalbinle çiçekli günlerin hakkını veren yorumudan aldım başıma taç ettim selamını. “İnsan kalbindeki hisler, zihnindeki güzel gayeler kadardır.” vesselâm. ❤