Bir Hint atlasıydı ki geniş ve uzun, işte o denizdi
eklemleri kıkırdayan terzinin ellerinden geçmeden yeryüzünden çekildi
Tanrı ile Musa’nın konuşmalarındaki üçüncü şahıstı; işte o Tûr’du
Kutsal Ahit Sandığı’nın bakir muhafızıydı, gözlerden silindi
Van Gogh’un yıldızlı gecesinde gökyüzünde salınan yıldızdı
Sema kocamandı, o ufacıktı aydınlatamadı gökyüzünden döküldü
Mezopotamyalı Zin’in yüzünde parlayan güneşti
Mem öldü, o söndü
O ki;
Hüseyni makamında okunan salaydı
Çarmıha gerilip göğe kanatlanan İsa’ydı
Che’nin başında filizlenen kavganın çiçekleriydi
devleşen öfkelerin ortasında açan devrim dalgalarının büyüyen hür sesiydi
O asırlardır varlıkla yokluğun kavgasıydı
Aşkla nefretin diş bilemesiydi
Kıskançlığın fidelenmesiydi
Yetememezliğin verdiği hazin terkedişti
O…
O kimdi biliyor musun evladım?
O, varlık sahasında yoklukla verdiğimiz savaştı
O, nefretimizle büyüttüğümüz korkularımızdı
Birbirimize yetememizin ardındaki hoyratça savruluşlardı
O insanlığın sürecek tek kavgasıydı; güçtü
O bendim
O sendin
O bizdik
…