Söze başlamadan evvel bu yazıyı okuyan kardeşim, dostum, büyüğüm; ümmeti Muhammed’in ferdi, cennete talip, günahlara ahbap, acz içindeki Müslüman kişi;
Ramazan-ı Şerif’imiz mübarek olsun..
Uzak yolun yolcusu, bereketli misafiri layığıyla ağırlayabilmek, ev sahipliği yapabilmektir tek muradımız..
Rabbim bu güzel ayın feyzine nail eylesin ve bizleri affetsin..
Yaklaşık 5-6 yaşlarımıza dönüp baktığımızda yaklaşan bir ay için bir telaş, tatlı bir heyecan, bir sevinç hali görürüz büyüklerimizde. Recep ayı geldiğinde sevinir, Şaban’ı görünce mutlu olurlar ama Ramazan geldiğinde öyle bir şükür öyle bir kıvanç hali vardır ki 5-6 yaşlarında bir çocuğun kavrayışına sığmaz, mânâ çemberine koyamaz bir türlü bu durumu. Artık öyle Ramazan, öyle bekleyen mi kaldı demeyin hemen, bir sene evvel necip, halis Müslüman bir teyzem ‘Ramazan geldi Beytullah yapayalnız’ diye gözyaşlarına boğuldu gözlerimin önünde. Konudan uzaklaşmayalım. Biraz daha büyüdüğümüzde Ramazan’ın sevincini anlamlandırmaya çalışırız. Acaba bir hevesle kurulan kalabalık iftar sofraları mı, yoksa sonunda bütün akrabaları bir araya toplayan bayram sabahı mıdır bu sevincin esbabı diye düşünür dururuz. Çok sonraları anlarız ki bu ay emrettiği ve nehyettiği her meselesiyle bir şükür, hayatımızı şekillendirme ve imanımızın tahkiki iman mertebesine yükselişinde bir basamak mahiyetindedir. Bin aydan hayırlı oluşu, ibadetlerin sevaplarının kat be kat fazla yazılması da cabası.
Sonra anlamlandıramadığımız bir başka tanım. “Oruç tutarız çünkü nefsimizi terbiye eder oğlum/ kızım” der durdurdu anne babalarımız. Aç kalacağım ve nefsim terbiye olacak öyle mi? E nefs denen şey böylesine tehlikeliyken ve insanlar zayıflamak için bile türlü türlü diyetlere katlanırken, o zaman aç kalalım ve hallolsun bu iş. Ne diye uğraşıyoruz, günahlarla boğuşuyoruz ki? Bunu senelerce kavrayamadım. Aç kalmak nefsimi niye terbiye etsin, ki kısa süreli bir açlık. (Afrika kıtasına şöyle bir göz ucuyla bakınca, yahut çok uzaklara gerek yok camdan kafamızı çevirip sokakta yaşamakla imtihan olunan insanlara baksak da kâfi.) Hayır, mesele açlıktan ibaret ve fazilet de aç kalmakta gizli değil elbet. Meselenin özünü anladığımda, Ramazan’ın neden Kadir Gecesi gibi, Berat Kandili gibi bir gün ya da bir hafta olmadığını, neden 1 ay olduğunu da daha iyi kavradım.(elhamdülillah)
İnsanın en temel ihtiyaçlarından biridir uyku. Normal şartlarda bir insanı gecenin üçünde uyandırmaya kalkışsanız muvaffak olamadığınız gibi azar yahut dayak yeme ihtimaliniz de bulunur. Sonra yemek, yemeksiz hayat olur mu? O kadar ehemmiyetli bir konudur ki “Yaşamak için mi yiyorsun yemek için mi yaşıyorsun” gibi mizahi içerikler üretilmesine de sebebiyet vermiştir. Bir kişinin önünden yemek yerken tabağını alıverin bakalım neler olacak. Kan bile dökülür mazallah. Fakat işte bu ayda, bu bin aydan hayırlı ayda saat üçte gözlerini açar insan hiç tereddüt etmeden. Yemek yemeye koyulur ve imam mikrofonu açtığı an yemekler elden bırakılır. İşte bu lisan-ı hâl ile; Allah’ım gündüzün üstüne örttüğün gece de senindir, gecede bana dinlenmem için verdiğin uyku da senindir, midemi doldurup bana güç vermesi için bahşettiğin ekmek de, o ekmeğin içindeki buğday, o buğdayın yetiştiği toprak, o toprağı sulayan, elementlerle donatan yağmur da senindir demektir. Ve sen benim için uykundan kalk dediğin an, ve sen benim için yemeğini bırak dediğin an işte ben bunların hepsine razıyım demektir. Bu doymaz nefsime senin için dur diyorum, uykundan kalk, yemeği bırak diyorum demektir. Nefs 5 adım uzağımızdaki mutfağa gidip yemek yemeyerek değil işte bu şuuru idrak ederek ve idrakı daim hafızada tutarak terbiye olur. Yemeğe uzanmıyor oluşumuzun altında eğer “Allah’ım beni nimetlerle rızıklandıran sensin, sayısını bilmediğim hücreler içinde, adını bilmediğim emilim kanalları yaratıp, her birinden besinin ayrı nimetini, fayda sağlayacağı noktalardan vücuduma sirayet ettiren sensin, bu kendimi sahibi zannettiğim vücudun sahibi sensin, her gün üzerinde bir saniye tefekkür etmeden fütursuzca yediğim bu ekmeğin sahibi sensin, muhteşem bir döngü içinde sürekli yer ile gök arasında hareket halinde olan, vücudumdan biraz eksilse türlü hastalıklarla hemhal olacağım bu nimetler nimeti suyun sahibi sensin, ve senin adınla nimetine sarılır, senin adınla nimetinden vazgeçerim; şuuru yatmıyorsa geçmiş olsun aç kaldığımız günlere…
İşte bu şuur ve havsala açısından baktığımızda Ramazan’ın 30 gün olması daha da anlam kazanır. Bugün bilimsel araştırmalar ve çalışmalarla da desteklenmiştir ki bir alışkanlığın kazanılması için ortalama 20-40 gün arası bir zaman dilimi gereklidir. Yani Ramazan bize bir hayat tarzı sunar. Bir alışkanlık haline getir ve yaşamını düzenle ey aciz kul, bak sana fırsat der. Dünyanın binbir çeşit, lezzetli kabuklar içinde türlü zehirler bulunduran meyvelerle dolu günah sofrasında her daim oruçlu ol der. Öyle bir oruç halinde ol ki şeytan sana sekerat anında uzattığı suyla imanını elinden alamasın. Ve bayram sabahında Kevser Havzası’ndan aldığın bir yudum suyla da iftarını yap…
Nefs terbiyesi bu cihetten baktığımız takdirde tecelli edecektir. Ramazan bittikten üç veya dört ay sonrasında bir günaha karşı, masanın üstünde duran su bardağına takındığımız tutumu takınmıyorsak, yazık bize ve ne mutlu o nefse ki emeline ulaşmış. Dostun gamını çekeriz, o bile hoş gelir de düşmanın alaycı mutluluğuna dayanamayız. Ve dahi dayanmamalıyız da. Bu yüzden bu şuuru hayatımızın merkezine öyle yerleştirmeliyiz ki sarsılmasına dahi tahammül ve imkan olmasın. Ve Ramazan bittikten altı ay sonra bize uzatılan bir harama karşı elimizi uzattığımız an “Allah’ım beynimden giden hangi sinyallerle, kaç tane eklem yardımıyla, hangi kasların hangi hareketiyle, hangi organellerde üretilen enerjinin hangi kanallar aracılığıyla ilgili hücrelerime gidip, onları besleyerek diri kalmasını sağladığını ve bu hücrelerin bir araya gelmesiyle oluşan bu dokuları ve bu dokuların birbirine hangi iletim sistemleriyle bağlandığını dahi bilmediğim bu uzvum olan elimin de sahibi sensin, bu haram lokmanın da.” diyebilelim. Ve her şeyin sahibi olanın kudretini ve azametini görelim ki o el uzanmasın, o ayak günaha gitmesin.
Buraya kadar anlattıklarım bu yaşıma kadar anladıklarım, anlamaya çalıştıklarımdır. Bu yaşım dediğimi de 19 saymayasınız. İman gözlüğüne sarılıp körlükten kurtulma gayemde bahşedilen yolda henüz 1 yaşında bile sayılmam. Dolayısıyla hatamız, kusurumuz, eksiğimiz varsa affola henüz hamız, pişmeye yolumuz çoktur..
Buradan sonrasında biraz da ‘Ona İhtiyacımız Var‘ serisinin temel taşı, kitaplar kitabı, cevherler cevheri Kur’an-ı Azimüşşan’dan bahsedelim. Malumunuz bu ay Kur’an’ın nuzülünun şerefine bize bahşedilmiş bulunmakta. Bu ayın faziletinin, yukarıda izah etmeye çalıştığım şuurun gıdası yalnızca ve yalnızca bu kutlu sestir. Dolayısıyla nasıl ki o şuur olmadan oruç ibadeti faziletine ulaşamazsa, Kur’an olmadan da o şuura ulaşamayız. Gelin bu ay nihayetsiz dünyadan yüzümüzü bir çevirelim. Gelin bu ay “Bu nihayetsiz ve faydasız dünyanın sahibi sensin ve onun bana yararı yoktur, senin için senin adınla ~ Allah-u Ekber ~ ondan yüz çeviriyorum Allah’ım” diyelim. Gelin bu ay “Allah’ım bana görebilmem için göz bahşettin, onu öylesine mükemmel ve eksiksiz yarattın ki milyarlarca kilometre uzaklıktaki Ay’ı yanımdaymış gibi görebilirim, onu öyle güzel yarattın ki mevsim geçişinde yapraklarda aynı anda görülen sayısız renk ve tonunu birbirinden ayırt edebilirim, onu öylesine güzel yarattın ve tüylerle ona öyle bir siper ördün ki, güneşe bakabilir, tozdan korunabilirim, onun üzerinde esmaların öyle teşekkül ediyor öyle kudretli ki murad edersem senin tecellinle ilk emrini gerçekleştirip kainatı okuyabilir, kendimi okuyabilir ve seni daha iyi bulabilir, daha emin olabilirim. Fakat ben, bana bahşettiğin bu lütfun ihsanını bilemedim, sen affeyle ve beni Kur’an’a dost eyle. Ve bana ‘görmeyi’ ve ‘okumayı’ bahşeyle.” diyelim..
Bu günah sofrasına biçilen ömür çok kısa. Değmez nimet görünümlü zilletlerine el uzatmaya. Ki bize uzanmış dururken Kur’an’ın eli, ondan el çekip diğerlerine uzanmaya değmez. Burada ne kadar oruçlu kalırsak, orada o kadar iftar sofrasına nail olacağız. Gelin boşu boşuna aç kalmayalım, gelin aç kaldığımız yetmezmiş gibi orucumuzu içmekle susuzluğu gidermez kaynar su çağlayanlarında açmayalım.. Gelin bu Ramazan Kur’an’ı en sadık dostumuz bilelim. Ve bize bahşedeceği nimetleri seyredelim. Gelin bu şuuru şiarı edinelim ve bu şiar iman davasında bizi galip getirsin.. Galip olmak değildir muradımız yanlış anlaşılmasın, galip getirsinden kasıt safımız belli olsun diyedir. Hz.Ali(k.v.)’nin duasında dediği gibi “Allah’ım cehennemde olsam dahi beni sana secde eden kullarından eyle.” Görebiliyor muyuz muradın cennetle sınırlı olmadığını… Rabbim doğru safa çeksin bizleri ve muhafaza eylesin..
Sözü sonlandırırken eklemek istediğim şeyler vardır.
Allah’ım;
Yazmaya niyet ederek başlarım çünkü senin ve rızan için yaptığım ne varsa ibadetimdir ve yazdıklarım yalnızca ettiğim dualardır. Kula acz içinde ibadeti icra etmek ve dua etmek düşer. Kabulü senden, takdirine razı olup boyun eğmek bendendir..
Kardeşlerim, büyüklerim, dostlarım;
Sahur ve iftarlarda dualarınıza;
Yalnız kalan Beytullah’ı, öksüz kalan Mescid-i Aksa’yı, savaşın içinde kalan Müslümanlar’ı, savunmasız mazluma eziyeti güç sanan fakat hakikat mahkemesinde en elim cezalara düçar olacak olan korkak Çin’lilerin baskısı altında zulme uğrayan Doğu Türkistan’ı, fotoğrafını görsek korkacağımız, dağ başlarında küçücük karakollarda, vatanın, al sancağın müdafaası için göğsünü siper eden kahraman asker ve polislerimizi, bu salgın illeti yüzünden hastane köşelerinde şifa bekleyen hastaları ve onlar için canla başla çalışan sağlık çalışanlarımızı, ümmeti Muhammed’i ve bu aciz kardeşinizi eklemeyi unutmayın olur mu?..
Rabbim Ramazan’ı layığıyla yaşamayı hepimize nasip eylesin, bizi afv-ı ilahisine, fevz-i ilahisine nail eylesin…
Maşallah yüreğine, kalemine sağlık bu mübarek ayın önemini bir kez daha tekrar ettim sayende ve çok beğenerek okudum. Allah razı olsun, güzel duaların içinde derinden bir “Amin” diyorum.
Böyle topluma faydalı yazılar okumak bir yerlerde bu güzelliklere denk gelmek müslümanlığın unutulmamış olduğunu hatırlatıyor ve mutlu oluyorum. Daha müslümanca, bilinçli, daha saygın nesiller yetiştirmek duasıyla…
Allah cümlemizden razı olsun ??? Çok teşekkür ederim güzel sözlerin için ?Yazdırana hamd ve şükürler olsun; O izin verdiği müddet, yazmaya devam ?