İlk romanını yayınevine yolladığında yayınevi mutlaka birinden çaldığını düşündü ve hararetle araştırmaya başladı. İlk defa roman yazan biri böylesine güzel bir edebî eser ortaya koyamazdı yayınevine göre. Aradılar taradılar ama elleri boştu. Bahaeddin Özkişi bu romanı gerçekten de kendisi yazmıştı.
1928’de selam verip 1975’te veda eden Bahaeddin Özkişi dünyadan öyküleri gibi kısa ve dolu bir meltem gibi geçti. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisidir ve “Devam et evladım, sen 10 tane Sait Faik edersin” övgüsüne mazhar olmuş bir yazardır. Bilhassa edebiyat dünyasında yazdığı durum öyküleri ile dikkat çeken yazar genellikle 1-3 sayfa arasında öyküler yazmıştır. En uzun öyküsü ise 6 sayfalık “Palto” öyküsüdür. Ali Ural’ın deyimiyle bu öyke her ne kadar altı sayfa olsa da Gogol’un paltosuyla boy ölçüşecek niteliktedir. “Raf Ömrü” kitabında da bu karşılaştırmayı bizlere sunuyor.
Bahaedin Özkişi’nin yazılarındaki en büyük özellik ise ânı bir tablo gibi ele alması, şiirsel bir üslupla anlatmasıdır. Hikayeleri yoğun ve derindir. Bunda bir derviş gibi yetişmesinin de payı olduğu söylenir. Hikayelerinde yaptığı psikolojik tahliller psikoloji derslerine eğitim materyali olacak derecede kalitelidir.
Bahaedin Özkişi saklı bir hazinedir. Saklı olmasının sebebi az bulunması değil az bilinmesi.
Ali Ural, Bahaeddin Özkişi’yi okumaya, eğer bulabilirseniz Göç Zamanı adlı öykü kitabıyla başlamanızı tavsiye ediyor.
Eğer bu hazineyle henüz tanışmadıysanız, Göz Zamanı kitabını şimdi alıp, en kısa zamanda okumaya başlayın.