Bir yaz gecesiydi, sahil kenarında yalnızdım.
Elimde rakı kadehimle gökyüzünde kaç tane yıldız olduğunu sayıyordum.
Her 10 yıldızda bir kadeh bitiyordu ve o gece gökyüzü yıldızlarla doluydu.
Bir film sahnesi olsaydım eğer, deniz kenarında elbisesiyle koşuşan bir kadın, kadını belinden saran bir adam ve muhtemel bir golden cinsi köpek ile gecemi bitirebilirdim.
Oysa o gece bana bir 70’lik rakı ve yıldızlar dışında eşlik eden kimse yoktu.
‘Kalabalık içinde yalnız olmaktansa, tek başıma mutlu olurum’ diye geçirdim içimden.
Yalnızlığını sevmeye çalışan herkes gibi.
Böyle öğretilmişti kişisel gelişim kitaplarında,
Ve bizler gelişmeye aç bitkiler gibi uygulayamayacağımız bir sürü cümleyi ezberlemeye uğraşıyorduk.
O gece ne bir sayfa kitaba, ne de süslü cümlelere ihtiyaç duymuyordum.
Kendim bile süslenmemişken ne yapacaktım başka bir ışıltıyı.
Yıldızlar yeterdi.
Kadehler de.
Kayan tek bir yıldıza denk gelemedim, ziyanı da yoktu. Kayan yıldızlarla tuttuğum dileklerin hüsranla biten sonuçları bana tek bir dilek hakkım kalırsa şayet, kayan yıldıza bağlamamayı öğretmişti.
‘Ruhunuza’ dedim kaybettiğim tüm yakınlarıma, bir kadeh sonra bir kadeh daha…
‘Yalnızlığımı Çok Seviyorum’ dedim kahkahalarla.
Yalnızlığına alışmaya çalışan bütün insanlar gibi.
Derken, yandaki meyhaneden yükselen bir sesle içimde unutmaya yüz tutmuş bir öfkeli acı boy göstermeye başlamıştı.
Yıldızlara baktırdım
Fallarda çıkmıyorsun
Seni görmem imkansız
Rüyalarım olmasa
3 dakika kadardı dalakaldım ufuklara.
Yutkunamadım bir süre.
Derin bir nefes aldım.
Ve dört elle sarılmaya çalıştığım yalnızlığımı attım dalgalı sulara, sana kavuşmak adına.
Gelir miydin, sever miydin bilmeden çıktım yollara.
Yolun sonunu düşünerek temkinli olmayı bırakalı çok olmuştu.
Şarkı güzel,
Hava güzel,
Yol uzun.
Seviyorsanız açın konuşun bence.
Bu aşkı söyleyemem senden bir başkasına
Seni sormam imkansız
Rüyalarım olmasa