17.5 C
İstanbul
Perşembe, Kasım 21, 2024

Sen Yoktun Bir Şey Yoktu

 

Sen yoktun, bir şey yoktu.. Bütün dillerde yalan söyledim sana inanmak için… Mevlana İdris 

Adımlarım bana ait değildi. Kiracısıydım, yürüdüğüm yolların… Başkaları tarafından yapılmış, başkaları tarafından işletilen ve hikâyenin sonunda başkalarına devredilecek bir sokak lambasının altında bir süreliğine aydınlandım. Karanlığın konforuna alışmış düşüncelerim ışık tarafından rahatsız edilse de, bunu pek sorun yapmadım.

Önümden geçen gece bir dolmuşuna, beni sana götüreceği umuduyla, can havliyle atladım. Gitmek istediğim yeri ” ona ” diye belirttiğim için kendimi dolmuş şoförüne anlatamadım. Bu şoförle birlikte beni anlamayanlar Dünya’da bir kişi artmış, ben ise bir kişi daha azalmıştım. Dolmuşa elinde bir buket ” unutma beni ” çiçeği ile binmiş, orta yaşlı, kirli sakallı, saçlarının ön ve tepe kısmı açılmış gözlüklü bir abiden, hızlandırılmış romantizm dersi aldıktan sonra kendimi tabelaların kollarına attım. Sana dair bir iz aradım onlarda… Sen yoktun, bir şey yoktu, içimden yüze kadar saydım sana rastlamak için… Eğer sana rastlamak için saymam gereken bir sayı varsa, onu da saymaya hazırdım. Ama sen yoktun, bir şey yoktu, sokak sokak kayboldum seni bulmak için…

Başımı, senin omuzun hayal ederek yasladığım dolmuş camından şehri seyre daldım. Sinyallerin gece bir de bile uyumadığı, otobüs lambalarının 24 saat mesai yaptığı ve egzozların yeni doğmuş bebekler gibi hiç susmadan ağladığı bu şehirde insanlar üstüne beton örter öyle uyurdu. Sen yoktun, bir şey yoktu. Kirişler ve kolonlar ninni söylerdi onlara, uyumadan önce tavanla bakışır , ücretsiz terapilerini aldıktan sonra yavaş yavaş kendilerini gecenin koynuna bırakırlardı. Şehrin insanları uyumayı sevmez, uyanmaktan da has etmezdi. Onlar için en güzel şey, o an her ne yapılamayacaksa o idi. Şehrin insanları hep yorgundu. Ve üzgündü. Ve somurtkandı. Ve sen yoktun, bir şey yoktu. Bütün bildiğim kelimeleri unuttum, adını hatırlamak için…

READ  Kimsenin Bilmediği

Ani bir frenle tabelalardan sokağın ortasına atıldım. Şoförün söylediğine göre son duraktı burası. Ama sen yoktun, bir şey yoktu.. Bütün yollardan hesap sordum sana çıkmadıkları için. Yürüdüm, yürüdüm.. Bana ait olmayan adımlarla, ait olmadığım bu şehirde ve hatta ülkede ve hatta gezegende ve hatta galakside.. Sen yoktun, bir şey yoktu.. Bütün teleskoplardan hesap sordum seni keşfedemedikleri için… Sonra yürüdüm.. Sonra çok yürüdüm… Ama işte adımların bana ait değildi. Onları takip ettim. Nerede olduğumu bilmeden.. Nereye gittiğimi bilmeden… Her akşam uyudum. Her sabah uyandım. Bazen maaş bordrolarındaki rakamlara kaptırdım kendimi, bazen de prim günlerine… Ve hatta ben de inandım bir gün emekli olacağıma, yakın ve uzak gözlükler takıp, renkli haplar yutup, uzun soluklu bir hayat yaşayacağıma ve perhiz yapacağıma.. Ben de inandım hayata, yaşamaya , yaşamak zorunda olmaya… Ama sen yoktun bir şey yoktu, bütün dillerde acı çektim, seni anlatabilmek için…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Onur Oruç
Onur Oruç
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı...

Related Articles

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles