Sevgili Sevgi, bugün nasılsın?
Bulutların üstünde, şimşeklerin çakmadığı, Güneş’in asla
batmadığı, yıldızların her zaman parladığı diyarında…Koşturup duruyorsundur elbet oradan oraya, batıdan doğuya; kuzeyden güneye.Devam ediyorsundur her zamanki gibi insanların günlerine ışık demetleri saçmaya… Güzel yüzlerine bir tebessüm kondurmaya…
Güneş Anne(Ay Dede olur da Güneş Anne olmaz mı?) ile nasılsınız? Hala Dünya’ya pozitif ayrımcılık yaptığın kanısında mı? Eh, o da haklı bir bakıma. Ne diyebilirsin ki ana yüreği işte. Işığını tüm yavrularına eşit paylaştırmaya çalışıyor. Senin biz insancıklara torpil geçmene biraz alınıyor galiba. Ee ama hayatın yeşerdiği tek gezegen olmanın bazı ayrıcalıkları olmalı, değil mi?
Belki de tersine sen ilk günden beri bizi kendinden mahrum bırakmadığın için hayat tohumları yeşermiştir bu ölümlü dünyamızda.
Ne demiş Goethe? : ” İçinden şöyle bir etrafına baktı mı insan, sevginin nasıl hayat verdiğini görür.” E, sahi görebiliyor muyuz biz bu sevgiyi? Hak ediyor muyuz her sabah günümüze doğan güneşi?
Pamuktan kalplerimizi sevgiyle olan bağımızı bağlamakta mı kullandık yoksa?
Bakıyoruz ama göremiyoruz belli ki. Belki de sabırsızlaştık. Varlığımızla yaşıt olan sevginin bir çiçek olduğunu unuttuk.
Bir kez daha hatırlayalım ki çiçekler emek ister, ilgi ve zaman ister. Sevdiğinizi görünce hemen de şımarır bu çiçekler. Rengarenk taçlarını takar, kıvır kıvır yapraklarını kıvırır; nasıl da süslerler bayırları. Ona verdiğiniz sevgiyi, böceklere, arılara, meyvelerinden tatması için biz insanlara geri verirler.
Kim demiş doğada sadece enerji korunur diye? Elmalar kendisine verilen sevgiyi bir başkasına aşılamak ister sadece. Newton nasıl da yer çekimine bağlamış bunu? Ağustos böcekleri, kulaklarımızı şenlendirmek ister sadece.Ha, bir de sabah akşam çalışan dostu karıncanın gününe bir nebze neşe katabilmeyi…La Fontaine nasıl da tembelliğe bağlamış bunu?
Sakin olun, her ne kadar uğraşsak da sevgiye yakasız gömleğini giydiremedik daha. Bizden umudunu kesmedi. O; hala aramızda, kaldırımlarımızda, pencerelerimizin pervazında, kalbimizin kapısında içeri girmeyi bekliyor. Çok uzakta aramamıza gerek yok. Aydınlık Çemberi’ni takip edebilmemiz yeterli. O hala her sabah ışıklarıyla Dünya’mızı parlatmaya, bulutlarıyla dertlerimizi gölgelemeye, mavisiyle yeşiliyle gözlerimize şölen yaşatmaya devam ediyor. Unutmayın ki sevgi; görebildiğimiz, duyabildiğimiz, tadabildiğimiz, dokunabildiğimiz hatta hissedebildiğimiz her yerde. Haydi,gelin bir kez daha kalbimizi; duygularımızı tozlu raflarından indirip hep beraber onu arayalım, onu yayalım. Çünkü Dünya sevgi uğruna ve sevgiyle dönüyor. Belki Güneş Anne’nin emeklerine layık bir “sevgili” olabiliriz böylece. Yeter ki deneyelim ve denemekten asla vazgeçmeyelim.