Bugünlerde hava son nefes gibi ılık kokuyor. Ne sıcak cehennem gibi ne de serin cennet gibi; o, kan gibi ılık. Kan, damarlarda dolaşan canlılık iksiri. Çıkıp giden son nefes, cansızlığın simgesi.
Tramvay Durağı! Bugün korkutuyorsun beni. Tramvayın yaklaştığını hissediyorum. Bunca zamandır yılmaksızın beklemişken ben, şimdi gelsen, tüm cesaretimi bir anda kaybedip sana bir kez bile bakmadan dönüp gidecekmişim gibi cesaretsizim.
Hani mutsuzken ya da umarsızca mutluluğu özlerken ölüme yazar ya şiirlerini şairler, her mısramda ölümü özlerken ben de bir zamanlar… Şimdi, gördüğüm yaşayan mezar-lık-lar içimi ürpertiyor. Hala kalbi atıyor olsa da ölümün izleri gözlerinde belirmiş olan suretler… Kimin bakışında yok ki bu izler? Her yerde her birimizde, hatta duvarda asılı aynamdan yansıyan silüette!
Tramvay! Hazır değilim şiirlerimin mısraları arasında sonsuzluğa savrulmaya. Gelme. Damarlarımdan şu ılık kanı, ağzımdan ve burnumdan süzülen şu sondan bir önceki nefesi bir de sevdiklerimi… Bırak. Gelme. Her ânımda seni beklediğimden dolayı henüz yaşamaya bile cesaret edememişken, nasıl gel diyebilirim sana?
Tramvay durağı! Ne oluyor sana böyle? Bir yanında ilkbahar gibi neşe diğer yanında kış gibi kasvet! Yaz nerede? Ya sonbahar..?
Beşinci mevsimi; sanki tramvay hiç gelmeyecekmiş gibi yaşamak değil arzum, bilâkis, gözlerimdeki izlerde görüyorum; hâlâ bugün ölecekmişim gibi donuyor damarlarımda kan ve susuyor dudaklarımda şarkıların fısıltısı. Ve hâlâ bugün ölecekmişim gibi sarılmak istiyor kollarım sevdiklerime.
Git ve konuş susmuşlarla beraber,
Sus ve dinle gelip konuşanları
Bil ve anla buluşanları
Tam yüreğinde hisset
Ölümün ayırdıklarını
Dirilenlerin vuslatını…