Sarı çizgiyi geçme!
Aldığım kararların kırmızı çizgisi, tramvay durağının sarı çizgisine denk gibi. Geçersem… İhtimalleri sizler düşünmek ister misiniz? Ben istemiyorum. Çünkü isteyerek, istemeyerek ya da öyle gelişine göre; birçok ihtimali yaşıyorum zamanı geldikçe. Aslında bir zamanlar düşünmedim değil ama tam tramvay gelirken çizgiyi geçmeye kalkışmadım hiç. Tramvayın ve çizginin sizin zihninizde neyi temsil ettiğine bağlı olarak değişir bu cümlemin etkisi. Bunu size bırakıyorum.
Şu işe bakın! Tam da kırmızı çizgilerimizden bahsederken turnikeden kıpkırmızı eşarplı bir genç kız geçti. Bir kaplumbağanınki kadar rahat adımlarla banklara doğru ilerlerken mor çerçeveli gözlüğünü hardal sarısı gömleğinin kolağızıyla temizledi. Gözlüğü itina ile yüzüne yerleştirdi.
Tabiri caizse bu pencerelerden (gözlük diyorum) her şeyi, aslında göründüğünden daha farklı görebiliyordu zannımca. Normal şartlarda (gözleriniz bozuksa!) sağanak yağmurda yolun karşısındaki bir kedi nasıl puslu ise, her şeyin doğal hâli de öyle pusludur. Fakat bu pencerelerin özel numaralı mercekleri sayesinde bakışlarınızdan yağmurlar çekiliyor, güneşin ışıklarıyla birlikte puslar dağılıyor ve artık her şeyi, sizin için doğal olmayan ama bir başkası için doğal hatta gerçek olan başka bir iklimden seyrediyorsunuz. Genç kız, bu yeni iklimden memnundu belli ki. Şöyle bir etrafa bakındı, beklemesi ne kadar uzun sürerse sürsün tramvayın muhakkak geleceğinden emin bir şekilde banka oturdu. Şimdi farkettim bankın demirden yapılmış ayakları da kırmızı. (Bu detay neden önemliydi ki şimdi? Bunun düşünmeye değer bir yanı var mı? Her neyse.)
Gözlerim spor ayakkabımın burnuna dokunan sarı çizgiye takıldı. Gereksiz bir şekilde bakışlarımı kaldırıp sarı renkli bir detay aramak üzere etrafıma bakınıyorum. Bu bir oyun gibi, sevdim. Bunu her zaman yapmalıyım belki de. İşte, buldum; gri bariyerlere dayanan şu lacivert montlu ufaklığın elindeki balon! Sarı. Eğer burada koyu galatasaraylı olan biri varsa şu anda muhtemelen bu çocuğu giydiren kişiye demediğini bırakmıyordur ” şuncacık çocuğa sarı-lacivert kıyafet giydirilir mi, hiç mi zevkiniz yok, sarı rengi sadece kırmızı tamamlar ” ya da bunun gibi cümleler geçiriyordur içinden.
Acaba bu çocuğun da farkında olarak veya olmayarak, geçip geçmemek hakkında tereddüt ettiği sarı çizgileri var mı? Hayır, ebeveynlerinin belirlediklerinden söz etmiyorum. Bahsettiğim şey ” Annenden izinsiz arkadaşlarınla oyun oynamaya gidemezsin. Gidersen… ” hayır, bu değil. Gerçekten kendisine ait olan bir sarı çizgisi var mıdır? Her insanın olduğu gibi bu çocuğun da kendisini bekleyen bir tramvayı elbette var ama onun kendi beklediği bir tramvayı var mıdır mesela? Bu yaşta bile, eğer varsa, o sarı çizgiyi geçmeyi hiç düşünmüş müdür? Tramvay henüz gelmeden, tam gelirken, gelip gittikten sonra?.. Ne zaman geçmesi gerektiğini ya da ne zaman geçmek istediğini düşünmüş müdür?
Turnikelerin dışında, elinde sarı bir balonu olmayan eli yüzü kir toz içinde bir sokak çocuğu görüyorum. Dikkatle gözlerine bakmak istiyorum, evet, tam da tahmin ettiğim gibi; bu çocuğun irislerinde kapkara çizgiler var. Kırmızı, sarı veya lacivert değil, sokak lambasız bir gecenin rengi kadar siyah çizgiler… Çizgilerini keşfedip onları geçerse belki şafaktan gün doğar belki gök yıldız açar belki çocuk, bir mahpusun rutubet kokan dehlizine düşer belki önüne geldiği gibi yaşayıp gider hayatı belki… Belki de…
Çizgiler…
Çizgilerimiz var.
Nasıl çizgiler..?
Kime göre neye göre?..
Yazının girişindeki ilk ikaz cümlesini duydum! 💛 Ve burda durakladım sayende. Belki de… Son paragraf bu olaydaki etkileyici sondu. Belki de… Çizgiler… Çizgilerimiz var. Nasıl çizgiler..? Bu soru halkasına dahil olmanın hissiyle kalemine, anlatışına teşekkürler.