UĞUR BÖCEĞİ:
Zehrediyorum! Önce kendimi sonra bir başkasını! İnsanlara uğur getirdiğim söyleniyor. Külliyen yalan! Ben, ölmek üzere olan biri, nasıl… (Sessizlik. Derin bir nefes.) Nasıl olur da birini iyileştirebilirim ki? İçi ölüm kokan biri nasıl yaşamak isteğiyle doldurabilir bir başkasının içini? Mutluluk bir garip dünya icadı sadece. İnanmıyorum! Yaşayabildiğime bile. Benim gibi biri neden hala yaşayabiliyor? Kendimden korkmasam şuracıkta geçirirdim ellerimi boğazıma! Kahrolsun ki yapamıyorum. Bu korku içimde bir garip is gibi büyüyor. Büyüyor ve her tarafı simsiyah yapıveriyor. Şans! Şansa hangi ahmak inanır ki bu devirde? İnsan icadı! Kahrolsun insanlık! Bir ufak teselli için neler de uyduruyor kıçından. Kelebek! Kelebekler bir gün yaşamıyorlar esasında. Bir edebi haz için kaç kelebeğin canına kast ettiler! Durup ince şeyleri düşünmeye kimsenin zamanı yok! Yok! Bir kelebek görsek avuçlayıp sımsıkı öldürmek isteyecek kadar canileştik. Sahi neden? Neden hala uğur böceklerinin şans getirdiklerine inanıyoruz? Oysa üstündeki benekler zehirleri… (Ağlamaya başlar. Bir an. Haykırır.) Tanrım! İnsan gittikçe bozuluyor farkında mısın? Bir makine gibi robotikleşmeye başlıyor günden güne. Dur demek senin elinde. Nerede? Nerede hani? Kıyamet! Helak olmak için daha kaç yüzyıl bekleyeceğim. Kahrolası ben! Kahrolası şu düzen! Kırmızıya bürünmek benim elimde değildi. Ben rengârenk olmak istemiştim oysa! Gökkuşağı gibi. Gökkuşağı! Her rengin ayrı bir tonunu barındırmak içimde. Ya şimdi? Ölmek. Hatırlamak yahut ölümü? Aptalca, bir miktar! Aptalca, haddinden fazla! Tanrım zehirliyorum herkesi. Kendimde dâhil buna! Bu sebeple var olmak, bir acınası hal alıyor benim için. Durduramıyorum. Kiminle yan yana anılsa adım. Oracıkta helak ediyorum benliğini. Affet Tanrım. Bunun tüm suçlusu benim. Şimdi beni bekler bu uçurum. Şimdi boğazımda izini bırakmak ister bu hançer? Ölüm şu zamana kadar hissettiğim en gerçekçi şey. Tanrım ölüyorum. Affet! (Derinden gelen viyolonsel sesi.)
(KARANLIK.)