4.3 C
İstanbul
Pazar, Kasım 24, 2024

Uzunca Bir Kırık Kılıçtır Artık Hüzün*

“Bizim her şeyimiz orantısız be amcaoğlu.. Hayallerimiz de orantısız, gerçeklerimiz de..  Ya sorsan bak bir sürü iş başardık .. Ama bir arpa boyu kadar yol alamadık heaa ”

Uzaklara daldın yine… Gecenin izbe, kayıp, hor görülmüş, açığa alınmış , kararname sağanağına tutulmuş bir vaktinde.. ” Gözlerinde bir hüzün var demişti ” …  Gözlerinde ölümden arta kalan, yaşamaya mecali olmayan, kavga etmekten yorgun düşmüş ve buna rağmen kinini diri tutan, intikam almaya bile değmeyecek bir öfkeyi barındıran, senden öte, senden ziyade ve seni de içinden barındıran ve aynı zamanda senin canından can olan bir hüzün…

” Yıllardır besleyip büyütüyorsun bu hüznü biliyorum ” demişti… Geceleri üstünü örtüyorsun bütün yarım kalmışlıklarının, gündüzleri kelimelerinin arkasına saklıyorsun pişmanlıklarını… Her an her saniye başka bir sarsıntıya sebep oluyor yalnızlığının, kalbinin derinliklerinde… Teker teker yıkılıyor umutların teker teker ve her geçen gün büyüyor içindeki bu enkaz, susuyorsun… Hüznün en çok sessizliğini seviyor. Senin söyleyemediklerini, senin ağlayamadıklarını, senin kabullenemediklerini ve yaşayamadıklarını çekip çıkartıyor o sessizliğin içinden ve harmanlıyor adına ukde dediğin bir yerde… Böyle böyle büyüyor senin içinde… Etten, kemikten bir yokluk oluyor gözlerinin önünde… Bir tek sen görüyorsun onu ve bir tek o görüyor seni, biliyorsun…

” Çok üzgünüm ” demiştin… Yaşanan, yaşanmayan ve yaşanamayacak her şey adına çok üzgünüm. Bir şeylerin farklı olmasını istemiştin, bir şeylerin fena halde farklı olmasını… Başka evrende dünyaya gelmeyi, insan olmak yerine ağaç olmayı, kuş olmayı, börtü-böcek olmayı ama insan olmamayı, bütün geçmişini ve geleceğini yok edip hayatı basit bir şimdiden ibaret kılmayı istemiştin. Hiç büyümemiş olmayı, canının hiç yanmamasını, yamalayacak bir söküğünün, düşüp kanattığının bir dizinin olmamasını ve daha nice keşkeyi yük etmiştin sırtına… Bir kolundan geçmiş, öteki kolundan gelecek çekiştirirken sen önüne bakmaya fırsat bulamıyordun. Çok üzgündün ve üzüntün yaşamana mani oluyordu. Sanki bir hayatı değil de, bir hüznü yaşıyordun. Siparişi kalp kırıklıkların tarafından verilmiş bir hüzün… Bir şey yapmalıydın…

READ  Melanie Klein’ın "Haset ve Şükran" Adlı Eserine Eleştirel Bir Bakış

Vazgeçtin… Kabullenmenin merhametine bıraktın ömrünü, ruhunu ve bedenini… İzin verdin canının yanmasına… Acılarını dindirmek, yok etmek yerine barıştın onlarla… Hüzün senin hayatına doğmuş, istenmeyen, arzularından ve ihtiraslarından olma gayrimeşru bir çocuktu belki… Çirkin olsa da, sana acı verse de, senin kanını taşıyordu. Onu yok etmeye çalışmak yerine bağrına bastın. Şiirler okudun, şarkılar dinledin onunla…

Şimdi daha iyi davranıyorsun ona… Kabuk bağlamış yaralarını kaşıyıp yaramazlık yapmadığı sürece kızmıyorsun da. Yalnız başına göğüs boşluğunda ağlamasına gönlün razı gelmiyor artık. Elinden tutup kalbine götürüyorsun onu. Set çekmek, mevzi almak yerine kucaklıyorsun sana yaşattığı bütün duyguları. Başını okşuyorsun yenilgilerinin. Hüzünle gülümsüyorsun onlara…

Çok üzgünsün, vazgeçtin, kabullendin… Artık kazananı olmayacak bu savaşa girmeye niyetli değilsin. Geç kaldın, yoruldun ve yenildin. Bir yanın hep eksik kalacak. O kayık kepli çocuğu gözlerinde taşıyacaksın. Ve hep bir çay daha diyeceksin. Gözlerinde hep hüzünden bir parça olacak. Sen biraz hüzün olacaksın, hüzün de biraz sen olacak. Sen onun yaralarını okşayacaksın, o senin yarım kalmış cümlelerini tamamlayacak…

” Eğer bir kalp taşıyorsan, onun ızdırabından kaçamazsın” demişti. Artık biliyordum…

Onur Oruç

* Murat Özel – El Pençe Divanı                       

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Onur Oruç
Onur Oruç
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı...

Related Articles

CEVAP VER

Bir yorum girin
Adınız

- Advertisement -spot_img

Latest Articles