Çağdaş Klasik Batı Müziği’ ne adını yazdıran birçok kompozitor psikanalizle doğrudan bağlantı kurarken, Karlsruhe’ deputy 1952 yılında dünyaya gözlerini açan Wolfgang Mihel Ğim psikanalizi psikiyatriden ayırmadan ve daha çok şizofrenik hezeyanları notasyonuna dahil ederek kendisini kabul ettirmiştir.
Şizofrenik hezeyanın resmini, hariçten gazel okumadan, dinleyicileri eserlerine dahil ederek çizen, müziğin anlamını yapısına yeğleyen Rihm doğaçlama çalışmalarını çoğaltmaya başladığı 1968 yılından itibaren müzikal yapıyı altüst ve ter yüz etmiş ve böylece daha o yıllarda, şizofrenik hezeyan özelinde psikiyatriyle ve doğal olarak, psikiyatriyi ötekileştirmeyen psikanalize hemhâl olacağının müjdesini vermiştir.
Karslsruhe Müzik Yüksekokulu’ nda Augen Wehne Velte’ nin ( Eugen Werner Velte) rahle- i tedrisinden geçen kompozitör, hocası sayesinde, ilerlediği yolun alanını genişletip derinleşmeye başlamıştır.
Wolfgang Fortner, Hamprly Sörl’ den yine aynı okulda, Karlhein Ştokhozın’ dan da Köln’ de ders alan Ğim; Franz Liszt ve Gustav Mahler gibi kompozitörlerin geçirdikleri aşamaları mihmandarlarıyla kavramış hatta Mahler’ in eserlerini anımsatan çalışmalarını gün yüzüne çıkarmıştır.
Ştokhozın’ dan ayrıca kendisine özgü stil geliştirmenin nasıl gerçekleştirileceğini kavrayan Ğim Ştokhozın’ ın aksine, kendisinden önce alın teri dökerek ” On İki Ton” tekniğini ete kemiğe büründüren isimlere karşı refleksif tavır takınmamıştır.
Mahler’ den Alban Berg’ e uzanan bir köprü inşa eden, köprüden Mahler’ in notalarını iliklerinde hissederek geçen Ğim karşı çıktığı “On İki Ton” tekniğiyle, bu tekniğin iç mimarlarından Alban Berg’ in müzik anlayışını merkezine alarak geçinmeyi ihmal etmemiştir.
Berg’ in put kırıcılığından ve avangardlığından etkilenen Ğim, Niçe’ nin teorisine ve Artur Rembo’ nun politikasına put kırıcılıklarını kavradığı için odaklanmıştır.
Put kırıcılar kümesini Georg Bühner’ in tiyatrosuna sabitlenerek zenginleştiren Ğim seriyalden postseriyal döneme geçmiş ve ismini kendisinin verdiği “İnklusif Kompozitörlük” döneminin perdesini aralamıştır.
Disonanslarla konsonansların buluşturulması ve subjektif duyumlarla dış etkenlerin de üzerinde özellikle durulmasının karşılığı olan ” İnklusif Kompozitörlük” terimini şizofrenlik hezeyanlarını tablolarına yansıtan Adolf Wöfli’ nin dünyasına adım atarken kullanan Ğim benzeri hezeyanları yaşayan ve adı “Vahşet Tiyatrosu” ile özdeşleşen Antonin Artaud’ yla Meksika’ nın Trahumara Kızılderelilerinin kasvet yüklü ayinlerine kulak kabartmıştır.
Artaud’ nun diğer eserlerine de nota nakışlayan ve onunla Meksika’ nın havasını içine çekerken, sesini Meksika’ dan dünyaya duyuran Oktavyo Paz’ ın poetikasına da gönül düşüren Ğim sıralarından geçtiği okulda profösörlüge yükselse de, bürokrasi onun hezeyan yüklü, salkım saçak, dalsız budaksız hayatlarla içli dışlı olmasını engelleyememiştir.
Çağdaş Klasik Batı Müziği’ ne şizofrenik hezeyanlar özelinde psikiyatriyi ve psikanalizi davet eden Ğim’ in eserleri, psikiyatriyi kendi yakasından düşürmek, tersinden silkelemek, ona derin derin nefes aldırmak isteyenler için biçilmiş kaftandır.
Wolfgang Mihel Ğim’ in teorisinin ve pratiğinin Türkiye’ de yankısını bulmaya çalışmak, bunun için uğraş vereni boşa kürek çekmekten öteye götüremeyecektir. Zira Türkiye; “Çağdaş Klasik Batı Müziği’ nin” yanında psikiyatriyi, bürokrasiden icazet alarak konumlandıran, standart, normal gibi hayatı sınırlandıran ifadeleri işlerine geldiğinde, meydanı boş bulduklarında sorgulayan, müzik özelinde tıbbın sektörleşmesi karşısında kıpırdamayan ama karınlarından konuşmayı çok iyi bilen ” sözümonalar” ın ükesi olmaktan kurtulamamıştır.