Kötü olan birisi cebinde Nazım Hikmet taşır mı hiç? Taşımaz, değil mi? Kötü olan birisi cebinde Turgut Uyar taşımaz, Cemal Süreya taşımaz, Sabahattin Ali taşımaz, Orhan Veli hiç taşımaz… Beş Kardeş dizisinde geçen sahnedeki bu sözü duyduğumda edebiyatın insanlar için birleştirici bir bağ olduğunu anladım. Farklı zaman dilimlerinde yaşamış, farklı insanları sevmiş, farklı hayatlar yaşamış ancak aynı yollarda yürümüş, aynı acıları paylaşan koca bir nesil…
Örneğin yalnızlık üzerine yazılmış şiirler vardır, her bir şair farklı şekilde izah etmiştir içindeki yalnızlığı. Ancak hangi kelimeyi kullanırlarsa kullansınlar, hangi söz sanatına başvururlarsa başvursunlar yazılan bu şiirler her dönem her insana yalnızlığı anlatmayı çok iyi başarmıştır. Herkes farklı yorumlamış, ama herkes aynı yalnızlığı paylaşmıştır. Orhan Veli şöyle demiştir yalnızlık için;
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
İkinci Yeniciler’in en yalnız şairi Turgut Uyar ise şunları yazmıştır;
Çekemezsin bir yere sineden başka
Biliyorum günler hep böyle geçecek.
Ne akşamleyin komşu, ne bir akraba,
Ne bir dost, oturup karşılıklı içecek..
Yalnızlık sade şurda burda değil,
Düşüncede, hatırada ve dilekte.
Hangi taşı kaldırsan, nerde ‘of! ‘ çeksen,
Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte..
Bilmem rengi nasıldır, boyu ne kadar.
Biçen her kimse yıllardır yanlış biçiyor.
Bir elbise ki, alabildiğine dar..
Nedir bir türlü sırrını anlamadık,
Kimdir bizimle böyle şaka ediyor,
Hangi cebini karıştırsan yalnızlık..
Son olarak Nazım Hikmet Ran, karaladığı sayısız şiirlerinden birinde yalnızlığı anlatmıştır bizlere, yıllar öncesinden yüreklerimize dokunurcasına;
iyi geceler yalnızlık,
belki beni düşünüyorsun şimdi,
ve uyumam için yıldızları bile karartıyorsun
geceye.
sessizliği getiriyorsun kulağıma,
ki bir kuş sesi bile yok, düşün!
ne üst komşudan sevişme sesi,
ne yan komşudan bebek ağlaması,
ne bir araba sesi,
ne mesaj,masaj ne de telefon…
ay bile yok gökte,
ne gözüme ışık giriyor,
ne tenime kendi terim.
iyi geceler yalnızlık.
yalnız kalmayı öğrettin yine
yine yıllar sonra
yine karanlık
yine sessiz
ve,
ve işte.
her şiir bitecek diye bir şey yok,
bir şey var ki hiç bitmeyecek.
ne aşk, bitecek bu dünyada
ne de sana dolmuş bu yürek,
toprak oluncaya dek.
Edebiyatı paylaşanlar kardeş gibidir, dert kardeşi, yalnızlık kardeşi, kader kardeşidir birbirinin. Kısacık ömrünün demlerinde elbet bir an yalnız hissetmiştir her insan. Kimisi yalnızlığı bir düşman gibi karşılamıştır kimisi de dost gibi. Kimisi umuda tutunmuştur yalnızlığını bastırmak için, kimisi ondan kurtulmak için yine ona dönmüştür yüzünü. Yalnızlığını paylaşan da vardır, dert paylaştıkça azalır düşüncesiyle, kendine saklayan da vardır Özdemir Asaf gibi, ne de olsa “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz.”
Yalnızlığı besleyip büyütecek kadar çok değildir ömrün süresi. Her şey gibi o da göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Zamanın göreceli olduğunu, ömrün süresinin baktığın pencereye göre anlam kazanıp değersizleştiğini şöyle betimlemiştir Nazım;
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ‘Lafı bile edilemez, mikroskobik bir zaman…’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün…’
Bir kurşun kalemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: ‘Bütün bir hayat…’
Bana sorarsanız: ‘Adam sende bir hafta…’
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştüğümden beri
Yedi buçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarıda bir vakit,
Sonra kaçakçılıktan düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı .
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bir çocuğu olacakmış baharda…Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.
Yalnızlığınızı yaşayın, her duyguyu sonuna kadar hissedin ancak bunu ömrünüzün sonuna dek sürdürmeyin, Hayatta bir an yalnız olun, geri kalan bütün vaktinizi sevdiklerinizle doldurun. Varlığı yalnız kalmak için değildir insanoğlunun, her ne duygu yaşarsanız yaşayın günün sonunda hep birini severek koyun başınızı yastığa. Yeri gelecek üzülecek yeri gelecek ağlayacağız, ama sevgisiz kalmayacağız, edebiyatsız kalmayacağız. Umuda dair şiirlerle, Nazımlarla, Turgutlarla kalın.
“sev beni, alış bana
kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu
sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev
şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını
bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi
zorlayarak her bir yanı
çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar“