Ormangülüm, hayatları da elleri gibi insanların. Eller ki, kendisine uzanacak bir başka eli bekler hep. Hayat, bir yolculuk. Bu yolculukta herkesin iyi kötü bir koltuğu var ama mesele insanın kendi koltuğu değil. Yanı boş kalsın istemiyor kimse. Cam kenarında oturmak ve manzarayı seyretmek güzel ama gözlerini koridora çevirdiğinde kendisine bakan gözleri arıyor insan..
Eller ki, bir başka ele alışırsa yalnız başına ısınamıyor bir daha. Ruhlar da öyle ya. İnsan, ruhu üşümesin diye saklıyor kendini diğer insanlardan. Üşümenin tehlikeli bir nihayeti var çünkü. Üşümek, ellerdeki ve ruhtaki çizikleri belirginleştirir.. Ormangülüm, beni gövdende sakla. Hayatın rüzgârı sert esiyor; ruhumdaki çiziklerden korkuyorum. Keskinleşen her çizik bir yaranın yeniden kanayacağını haber verir çünkü. Üstelik yeniden kanayan bir yara nasıl tedavi edilir, bilmiyorum…
Eller ki, havada kalmaya alışmıştır. Ayakları da öyle insanların. Adımlarını yere sağlam basamıyor kimse. Hayatlar; pamuk ipliğine bağlı, havada asılı kaldı. Bunu da sen öğrettin biliyor musun? İnsanın hayatını dışarıdan izlemesi de mümkünmüş. Bin yıldır havada asılı kalan hayatımı seyrediyorum. Bin yıldır gözlerim ellerimde. Ellerim, havada kalan, üşümüş ellerim..
Bir sen bomboş bir elin havada kalması nasıldır bilmezsin. Senin ellerinin düğümü bir mektup olarak kalacak hep. Bir ayaz sabahı; güneşin elindeki sayfaya tuttuğu cılız bir ışık.. Harf harf göreceksin gözlerimi. Bazı kelimelerde ne yazıyor çözemeyeceksin, tıpkı benim de ellerimdeki düğümü çözemediğim gibi. Bazı kelimelere bir ıslaklık düşmüşte dağıtmış mürekkebi. Hangi kelimeler ağlatmış beni, bilemeyeceksin.
İnsanın ruhundaki çizikleri yok edecek ütülü sözler arıyorum. Kelime avcısına çıkıyor adım şehirde. Tüm ütülü sözleri ard arda dizsem de yetmiyor çizikleri düzeltmeye. Günün sonunda cümlelerim eksiltili, bu şehir yine esintili.. Anla Ormangülüm, burası böyle. Burası hileli. Her elin bileğinde bir düğüm muhakkak vardır, bilirsin. Hileli bir şehrin tuzağına düşen insanlar düğümleri çözmeyi ne bilsin. Tutup omuzlarından karşısına oturtamıyor insan kendisini. Aynadaki aksinde kendi gözlerine bakamıyor. Kalabalıklara gür sesle nutuklar atanlar, kendi kulağına kendi gerçeklerini fısıldayamıyor. İnsanlar kendisinin kıyısında durmayı yeğliyor daima. Yaralı ellerini eldivenler ardında saklıyor; kendisinden bile..