Soğuğun, elleri ceplere hapsettiği kış akşamıydı. Ancak sisli havanın ardından gözlerin ışığıyla uzayıp giden nefesler görülüyordu. İnsanlar ağzından çıkan dumanlar birbirlerine ancak değebiliyordu.
Ağzımı burnumu sardığım atkının delikli taraflarından nüfuz eden rüzgarın dinç edici sertliği, görüşümü açtı. Kafamı yukarı kaldırıp önümde akıp giden cümbüşe karşı kayıtsız kalamadım. Sabırsız bekleyişlerin arkasında duran hayaletler; iş yerinde yaşadığı talihsiz olayda, nihayet varınca kendini atacağı yatakta, bir hafta sonraki sunumda özetle burada değillerdi. Başka yönde görülmeye layık bir şey yok gibi kafalarını eğmiş yalnızca önlerine bakıyorlardı. Baştaki sıra dakikalara metro bekleyişini eklerken rekabet katlanarak artıyordu. Butik yarışa artan seslerin sonucunda bir gurup insan daha katıldı. Sonradan açılan gözler yerdeki zeminden başka objeleri yeni algılarken geride kaldılar. Tüm bunların dışında arka sırada kalan yarış dışı takım halet-i ruhiyesinden ödün vermeden aynı vurdumduymazlıkla ayaktaki konumunu aldılar.
Metronun camına çizgili, buruşuk,birkaç farklı renkte yüzük takılı elini yaslamış teyze gözüme takıldı. Sürüklenip giden kalabalığa yüzündeki ifadeyle ayrı bir boyut kazandırıyordu. Aynı anda telaşı, sabırsızlığı, heyecanı, uzun bekleyişi barındıran gözleri hafif tebessümüyle sevimli hale geliyordu. Bu ifadenin ardında duran hikayeye karşı müthiş merak duydum. Öyle ki bu heves ayaklarımı benden habersiz hareket ettiriyordu. Neredeyse iç içe geçmiş insanların arasından bir sağa bir sola savrularak hedefime ulaşmaya çalışıyordum. Dikkat çekmeyen minik adımlarım söze nereden başlayacağımı düşünmeme yardımcı oluyordu. Aklıma giriş için alışılmış birkaç kelimeden başka bir şey gelmiyordu. Bu beni durdurmaya yetecek etkiye sahip değildi. Önünde sonunda ulaştığım son noktada baştan beri çizdiğim şekli zihnimde canlandırdım. Bu enteresan çizim konuşmaya başlamam için fitili ateşleyen istekti. Kelimeler ağzımdan tam dökülecekken o ana kadar hiç aklımda olmayan birtakım korkular zihnimi kapladı. Kelimelerin önüne bir bir set çekiyorlardı, zamanımın azaldığını hissediyordum. Ağzımdan bir şeyler döküleceğine inancım azalmaya başlıyordu derken istasyon adı söylendi. Bütün emeğim, hevesim, merakım dibe vurduğu yerden göğe yükseldi. Teyze oturduğu yerden kalkmış kapıya doğru gidiyordu. Arkasından istemsizce elimi uzatarak çok kısık sesle ‘Bir dakika!’ dedim. Kendime bile zar zor duyurduğum fısıltı kimseye değemeyip yere düştü. Geride kalan duygularımı pişmanlık kutusuna zar zor sığdırdım. Korkularıma yenik düşüp yine treni kaçırmıştım. Buraya kadar cesurca gelişim toz olup uçtu.
Evin kapısını açıp kendimi yatağa bıraktığımda aklımda ne metro, ne metroyu bekleyen insanlar ne de metrodaki teyze vardı. Eksik kalan yanımla baş başaydım.