Buz gibi soğuk çekmeceden çıkardıklarında onu, gözlerimi kapatmıştım. Hayatımda gördüğüm en büyük çekmecenin hep onun evinde gördüğüm ve içinde ne var çok merak ettiğim dolaptaki sıralı çekmeceler olduğunu sanırdım. Ve bir çekmeceye en fazla 30 çorap, ve 30 tane atlet sığacağını düşünürdüm. Bir çekmeceye bir koca adamın sığacağını kim düşünürdü ki normal şartlarda?
‘Bir Hayal Kırıklığı Polisiyesi’ydi sonrası benim için. Hiç tanımadığım insanların bir anda doluştuğu o küçük evde, duyduğum feryatların kaç oktav olduğu hâlâ kulağımda. Kim, kimdi? Hatırlayamıyorum. Ama onu son görüşümü hiç unutmadım. Bir ekmek kuruyabilir ve sertleşir, bir oyun hamuru mesela kapağını kapatmazsan taşlaşır. Ama bir insan, o insan ki çevresindeki herkesi sıcaklığıyla saran, nasıl bu kadar soğurdu, bilemezdim. Hem çok sevdiği bir insanın hareketsiz bir heykele dönüşeceğini kim düşünürdü ki normal şartlarda?
İçeri giren bir sürü insan ve polisi, savcısı ve sorulan onlarca sorudan sonra ‘Ne olmuştur ki?’ diye beynimin içinde patlayan volkanları hatırlıyorum. ‘Ne oldu acaba?’ Ben ki onunla ilgili o zamana kadar en fazla ‘Seni özledim. Görüşebilir miyiz?’ diye sormuşken, bir kanıt aramaya çalışan ajana dönüşeceğimi nereden bilebilirdim. Şaşkındım. Çok şaşkın. Bir ölümü haklı kılmak için sorular sorulması gerekeceğini kim kurgulardı ki normal şartlarda?
Buz gibi soğuk çekmeceden çıkardıklarında onu, gözlerimi kapatmıştım. Bir siyah poşetle yanımıza getirdiklerinde de. Her şeyin bir kabus olmasını hiç bu kadar yürekten dilememiştim. O zamana kadar görmüş olduğum tüm kabuslar film şeridi gibi geçerken gözümün önünden, onlardan neden korkmuş olduğumu anlayamadım. Kabusun da beteri olurmuş hiç düşünmemiştim. Hem bir kabus kaç kategoriden oluşur kimin aklına gelir ki normal şartlarda?
Artık veda etme zamanı geldiğinde gözlerimi kapatmıştım. Dizlerimin üzerine çöküp, göz kapaklarıma bindirebileceğim tüm ağırlıkları bindirmiştim. Bakmayayım dedim, görmeyeyim. Kaçmakla kurtulunmayan şeyler olduğunu kavramamıştım onca zaman. Bir koşu bandında gider gibi, son sürat aynı yerde kalmanın eşsiz kalp sıkıntısını yaşamamıştım. Bir küçük çukura nasıl sığardı koca bir adam, anlayamamıştım.
Gözlerim açıldı mecburen, zihnim toparlandı. Neydi düş, neydi gerçek kendini göstermeye başladı. Etrafımdaki kalabalığı ancak gördüm. Herkes ağlıyordu. Hem de ne ağlama. Ben işte o gün bugündür aynı şeyi düşünüyorum. Normalde aramadığınız insanların cenazesinde neden ağlarsınız ki?
Hayat geç kalmayı affetmiyor arkadaşlar.
Ölümün yaşı yok.
Ölümün saati yok.
Hiç ummadığınız bir anda, bir ölüme haklı bir sebep aramaya çalışmanın ne demek olduğunu umarım bilmezsiniz.
Ben biliyorum.
O yüzden
Henüz hayattayken sevdiğiniz kim varsa,
Kırgın olduklarınız, yine de aklınıza gelen
Ve çok özledikleriniz.
Zaman ayırın.
Kaybettikten sonra ağladığınızı görmüyorlar.
Biliyorum.