Gözleri kısarak bakacaksına sevgiyi, ince zevkli insan edasıyla parçalara ayırmanın insafsızlığını ne diye göstermeli? Neden sudan yeni çıkmış bir kuş gibi çırpınıyor gönlünde? Kış akşamlarına dönüşen kalbine tipi bulutlarını andıran sevgi tozları döne döne ortalığa çökmeli miydi? Yüreğinde soğukluk, acı bir tat, yeni yanmış sokak lambalarının hüznü bulunmalı mıydı? Ayrıldığın parçalarına üzülüp donuklaşman sana ne kadar yakışırdı?
İnce, narin vücutlu, saçları dağınık, dudakları ateş renkli, derin, ışıl ışıl gözlü bir yaratık, tatlı bir gevşeklik içinde koltuğuna yayılmış olarak yükselen alevlere hülyalarıyla dalan bir varlık gibiydi sevgi ki, aç insanları kolayca kandırırdı. Tok olan insanların algı karanlıklarında geceye karışıp boğulacaktı neredeyse; ardında ağlamaklı, titrek, kıvrık bir dudak bırakarak sevgilinin yanağında. Tek arzusu kır çiçeği olarak yaşamaktı sıkıntısız insanların gönlünde. Fakat parçalanmış sevginin iniltisi; ağıt yakan kadının şiirimsi sesine benzerdi. Kadife yumuşaklığı ile sakin bir tonla başlar; iniltileri dolgunlaşır, alev alev titrer, toparlanır, yalvarır yakarır, derken yükselir, tepede zafere ulaşır, yavaş yavaş alçalır, uçurumda sakinleşir ve boşlukta kaybolur giderdi. Bu iniltiler ufalanmanın kasırgasıyla sevginin dudaklarında çırpınıyordu, kaşları kalkık, gözleri yarı kapalı, yüzünde zalimlerden kalma gülümsemeyle.
Sevgiyi yitiren insana, kaygısız bir ıslık tutturmak kalırdı yalnızca. Sesi denizin üzerinden süzülüp geçen kuşun su gürültüsü gibi kayıp giderdi. Sevgi uzandıkça derinleşir, parçalar bütünleşip yükselir, birleşip zafere ulaşır, aydınlığa kavuşan büyük sarsıntı halinde yüreğe düşerdi.
Yitik sevgi; soluk gökyüzünde konuşan soğuk bulut, boz renkli sokaklarda satılan donuk kardelen çiçekleriydi. Yaşama asılıyor, yapışıyor, hayatı tedirgin ediyordu kedimsi haliyle. İğne gibi bata çıka bütünleşme yolunu izleyerek ilerliyordu. Kaybettikleri değerlerin farkındaydı. Yürüyecek yerde koşmak, kaldırımda zıp zıp zıplamak, çember çevirmek, havaya bir şey atıp tutmak, durup dururken gülmek, kahkahayla göbek atmak kabilinden yapacağı eylemlerin toplamının mutluluk kazanımları olduğunu da biliyordu. Gün gelecek, akşam güneşinin bir parçasını yutup ateşi göğsünde yanan, parmak uçlarına kadar kıvılcım sağanaklarına tutulan bir adam gibi sevinecekti. Gümüş buğulu beyaz üzümler halinde göklerde salkım salkım asılacaktı. Titreyen dudaklarıyla gülen; iri siyah gözleriyle ışıl ışıl bakan bir kadın misali yeniden hayata dönecekti sevgi. Deniz yolculuğuna çıkan insanın deniz tutmasını göze aldığı gibi parçalanmış sevgi; kıyasıya çarpışmak, kendisine karşı koyan her şeye gücünü ve cesaretini denenmek için duyduğu ihtirası beğenerek, işiterek yaşıyormuş gibi içten yanan, saçlarından, ellerinden gümüş çiçekler halinde dökülen mutluluk kaynağı ile yeniden hayat bulacaktı.
“Hakikatli Yar” ile Yitik Sevginin arkadaşlıklarının hoş bir yanı vardı: Kendilerini tamamıyla birbirlerine verebilmeleri… Geniş, dümdüz bir ovanın üstündeki iki şehir gibi ruhları birbirine açık ve sarmaş dolaştı. Fakat ne ” Hakikatli Yar ” yitik sevginin ülkesine tepeden tırnağa silahlı, gözünü zafer sevinci sevinci gibi bürümüş bir fatih gibi giriyor, ne de yitik sevgi çiçekler üstünde yürüyen bir kraliçe gibi onun ülkesinde sallanıyordu. İkisi de sessizlik havuzundaymışcasına kıyılarına çarpan dalgacıkları seyretmek için bir şeyler atıp soru soran karanlığı duyuyorlardı. Buna rağmen her ikisi de tutkulardan uzaktılar. Zira tutku her şeyi yok edebilirdi. Ne var ki yitik sevginin yüreği çarpıyor, ” Hakikatli Yar ” ‘in yanakları alev alev yanıyordu. Titrek dudaklarına konan gülümsemeler duygusuz görütülerini yalanlıyordu.
Dalga dalga kahkahalar uzadı, uzadı, sevgililerin dudaklarında donup kaldı. Boşlukta dans eden dudaklar kendileriydi, sırıtkan ve sırnaşık. Sevgiye karşılık veren çiçeklerin içine düşürdüğü sarsıntıyı yitik sevgiye sezdirmiş olmalı ki, karanlık bir odada kibrit çakmışcasına yüzü aydınlandı birden. Elleri ve yüzleri ay ışığında beyazlaştı. Vahşi gözlerini sevgi parçalarına çevirdi. Üzerlerinde periler gezinmiş yeşil fidanlar misali aşağıya doğru eğildi. Parçalardaki koyu renkli bakışların yorgunluğunu fark etti. Sevgi kırıntılarını parçalarda gördü hafif esintiler halinde kovalamaca oynayan çocuklar, gölgesinde. Zambakların alevinde ısınmak istercesine parçaları birleştirdi. Sevgi çiçekleri parmaklarının arasında, dudaklarının üstünde, göğsünde büyüdü. Hep birlikte ruhları birbirine dolanmış, yıllanmış yaslı âşıklar gibi öylece boğulmaya razı yürek denizine düşüverdiler. Artık küçük parçalar ve ince şeritler halinde süzülen duman değil, kıvrıla kıvrıla yükselen kocaman gümüş yığınları gibi tütsüleniyordu sevgi, ılık sularda.