(Öğle)
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Bu yol nereye gidiyor? Bilmiyorum. Aklımda bastıramadığım sesler… Arama bulamazsın. Çok uzağa gidiyorum.
Size de kendime de katlanamıyorum…
Cevapsız sorularım ve ben yürüyoruz. Sahafın önünden geçiyorum.
Nurettin Abi içeride rafları düzenliyor. Benim hayatımı da düzenleyebilir mi? Hiç o işe girmesin, çıkamaz.Biz üç gün mutlu, üç ay ağlak çocuklarız. Düzen bizim evde ne arasın… Yürüyorum. Az ileride Bakkal Hüsnü Amca’yı görüyorum.
(Çocuklara dağıttığı balonların ipi elinde. Bana bakıyor. Babama ne kadar çok benziyor. Hüsnü Amca babamı hiç sevmezdi, neden bilmem. Annemi sever Hüsnü Amca.)
“Feraye iyi misin?”
(Ne sen sor ne ben söyleyeyim Hüsnü Amca.)
Hüsnü Amca’ya cevap vermiyorum.
Asık suratımla geçiyorum oradan da. Yürüyorum, yürüyorum. İçim buruk. Düşünüyorum. Ardımda bıraktıklarımı mı? Bilmiyorum. Neyi düşünüyorum bilmiyorum. Düşünmek de istemiyorum. Bırakmak istiyorum her şeyi.Yalnızca koşmak istiyorum. Kaçmak istiyorum;kendimden, her şeyden,kör kuyu mahallemizden. Bu kör kuyu var ya, bu kör kuyu. Sevdiğim herkesi alıyor benden. Alıyor içine. Beni bırakıyor, küçük fidanlarımı ve beni. Seni çok özlüyorum anne. Bu kadar basit mi? Bu kadar basit olmamalıydı anne. Yürüyorum… Deniz kenarındayım. Seyrediyorum. Martılar,masmavi deniz,vapurlar…Her şey muazzam.Yalnız ben eksiğim. Annesiz, köksüz bir kız çocuğuyum. Terk edilmiş, yok sayılmış bir kız çocuğu… Üstelik bu terk edilmiş hayatta yalnız da değilim. Evde bekleyenlerim var.Nasıl söyleyeceğim? Annemiz bizi bırakıp gitti,bir daha gelmeyecek. Annem gitti bir daha gelmeyecek.Annemiz öldü.Annemiz yok artık… Hangisi? Ayaklarım denizin suyuna değiyor. Yüzüme vuran yel,vapurun gel dercesine çalan sesi…Hayır,beni çağıran yalnız sen değilsin vapur.Benim bekleyen küçük fidanlarım var vapur.Neredesin şimdi anne? Değdi mi bari? İçin rahat mı? Mutlu musun? Ben mutlu olamıyorum. Senin gibi kaçamıyorum her şeyden. Kaçmak istiyorum ama yapamıyorum. Senin gibi korkak olamıyorum. Fidanlarımı bırakıp gidemiyorum.Yerimden kalkıyorum. Ayaklarım yere kuvvetle basmıyor. Ayaklarım da eksiğin farkında. Eksikler ülkesine doğru yürüyorum…
(Öğleden Önce)
Beynimin zonklamasıyla uyandırıldım.
Bizimkiler açmış çizgi filmin sesini sonuna kadar.Kimse bu kadını düşünmesin zaten ne’me lazım! Yerimde doğruldum. Bu evin hizmetçisi benim ya! Kalkıp kahvaltı felan hazırlamam lazım. Kahvaltı felan yok artık. Planımızın her detayı hazır. Bugün gidiyorum bu cehennemden. Kurtuluyorum bu çocuk yuvasından.Bir kağıt alıyorum elime.Yazıyorum bir veda mektubu. Feraye uyanmadan çıkmalıyım bu evden. Oturma odasının kapısından içeri göz atıyorum. Çocuklar televizyonun başında. Hiç odaya felan da girmiyorum. Kahvaltıyı da Feraye Hanım hazırlayıversin. İki parça kıyafet alıyorum dolaptan. Paltomu alıp çıkıyorum evden. Sokağın başında beni bekliyor. El ele tutuşup koşarak kaçıyoruz bu cehennemden…
(Öğleden sonra)
Ben kendimden uzaklaşırken adımlarım eve yaklaşıyor. Üstümde bir ağırlık var ya da omuzlarımda. Yük mü? Hayır değil. Onlar benim fidanlarım, sorumluluklarım, ablalığım, anneliğim, babalığım…
Kahvaltıyı hazırlıyorum.
Rabia Kılıç