Sahilde oturmuş, kıyıdan ufukları ya da sonsuzlukları izlemeye benzemiyor içselleştirdiğim şeyler. Güvenin bana olduğum yerde ayaklarım yere değmiyor. Buradan bakınca herhangi bir kara parçası görünmüyor. Okyanusta alevlere kulaç atmak gibi bu hissettiğim içsel sancılarım. İlerleyemiyorum, yönümü bilemiyorum. İlerliyorsam bile bunu hissedemiyorum. Beni canlı görüyorsunuz çünkü başımı boğulmamak, nefes almak için dik tutuyorum. Açıkçası mucize beklemiyor değilim. Belki bir kütük parçası denk gelir ve biraz dinlenirim. Bildiğim tek şey bu açıklarda hala ayaklarımı yere basacağım o kara parçasını bulacağıma olan inancım. Biraz zaman alacak biliyorum ama sendelemekten öte, düşmek gibi bir şansım yok.
Sanki her şey tanrının oyuncağıymış ve ben vakti dolup kenarıya kaldırdığı oyuncağından başka bir şey değilim. Tozlu bir rafta, güneş bile görmeyen bir köşede, kenarıda… Yeniden başrolü bekliyormuşçasına tüm bu mucize bekleyişlerim.
Söyler misin tanrım; benim sende -ki işlevim neydi? Her oğul babasının sırrıdır dedikleri bu fani dünyada, söyler misin tanrım; ben senin hangi tarafınım? Söyler misin tanrım; benden neden vazgeçtin? Lütfen yeniden al beni oyuna.