Yarattığı Kadın Sorunsalına Duyarsızlaşan Toplum
Toplum, kadını belirli kalıplara sokup, bireysel olarak varlığını sürdürmesine izin vermez. Yine aynı sosyal hayatın üyeleri bir grup insan ise bu durumun farkında olduklarını öne sürerek kurdukları çeşitli derneklerle yaptıkları projeler ya da yardımlarla kadınları destekler görünürler. Adalet Ağaoğlu da Çatıdaki Çatlak tiyatrosuna dahil ettiği Hale karakteri ile bu durumu eleştirerek toplumun duyarsızlığına dikkat çekmek ister.
Toplumun yalnız bırakıp, çeşitli sorumluluklar yüklediği kadınların yalnız olmadıklarını hatırlatmak için kadınlarla ilgili dernekler kurulur. Eserde de sözü edilen Kadınları Kalkındırma Derneği bu amaçla kurulan bir dernek olmasına rağmen diğer birçok dernek gibi kurulma amacı doğrultusunda hareket etmez.
“KOMŞU: (Atılır.) Aaa, bildim bildim!.. Geçenlerde büyük bir balo vermiştiniz… Bütün vekil hanımları da oradaymış… Gazetede okudum… Dedikodu sütununda. (Güler.) Bendeniz yıldız falıyla dedikodu sütunlarını hiç kaçırmam… Hep okurum…
HALE: İşte efendim, derneğimize biraz hasılat sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz… İnanın bugün de daireye gidemedim… Bir daireye koş, bir eve, bir derneğin işlerine… Ne yaparsınız, maksat yoksul kadınlarımıza, onların dertlerine bir parça merhem olmak…” (Ağaoğlu, 1969, 106)
Kadınları Kalkındırma Derneği üyesi Hale, derneğin amacının yoksul kadınlara yardımcı olmak olduğunu belirtir; fakat milletvekili eşlerinin de dahil olduğu balo bu amacı karşılar özellikte değildir. Yapılan balo herhangi bir yardım toplamak amacı gütmediği gibi basının da katılımıyla reklam malzemesi haline gelir. Derneğin sergilediği bu tutum dernek üyesi bireylerin kadınlara yardım edip, onların sorunlarını çözmekle ilgilenmediklerini kanıtladığı gibi temel amaçlarının kendi reklamlarını yapmak olduğunu da gösterir.
Derneğin yaptığı faaliyetleri okuyucuya aktaran Adalet Ağaoğlu, derneğin işlevsizliğini vurgulamak ister. Derneğin yaptığı faaliyetlerden bir tanesi de kadınlara ponponlu terlik dağıtmak olur ve bu şekilde kadınların ihtiyacı olan noktada gerçekten de onların yanında olduklarını göstermiş olurlar!
“KOMŞU: Sahi o ponponları kaça alıyorsunuz? (Fatma Hanım’a) Ben de bayağı heveslendim o günden beri…
HALE: (Gülümser.) Ha, ponponlar mı? Onları toptan aldık. Dernek olduğumuz için epey tenzilat yaptırdık. Aslını sorarsanız bizim derneğin başkanı, Makbule Hanım… Tanırsınız… Kocası bakan olduğu için terlikçilere toptan bir emir çıkarttırdı. Otuz liralık bir çift terlik bize on liraya geldi…” (Ağaoğlu, 1969, 162)
Yazar, bu diyaloglar ile toplum üzerinde yaptırım gücü olan kimselerin güçlerini kullanırken kişilerin mağduriyetini göz önünde bulundurmadıklarını vurgulamak ister. Bakanın kadınlara yardım edebilmek için terlikçilere çıkarttığı emir kadınlarının sorunlarını çözecek nitelikte bir şey olmadığı gibi terlikçilerin de mağdur olmalarına sebebiyet verecek bir başka sorunun da doğmasına neden olur. Üyeler adeta güç gösterisi yapıp, toplum üzerinde ne kadar yaptırıma sahip olduklarını kanıtlayabilmek için bu dernekleri kullanırlar. Ağaoğlu, derneğe üye olan kimselerin üye olmalarındaki temel amacı bu şekilde okuyucuya aktarmak ister.
Kadınları Kalkındırma Derneği’nin hedef kitlesini daha çok kırsal kesimde yaşayan, sosyal imkansızlıklar noktasında ciddi problemleri olan kadınlar oluşturur. Dernek üyesi, bu kadınlara kısıtlandıkları imkanları sunmak için çaba harcadıklarını söyler; fakat yapılan faaliyetler telgraf çekmek ve kitap göndermekten öteye gitmez.
“HALE: Aslını sorarsanız, bu yıl seksen köyümüzdeki geri kalmış kadınlarımıza, “Gönlümüz sizinledir” telgrafı çektik. Kırk beş köyün bütün kadınlarına da” çocuk bakımı”, “doğum kontrolü” vb kitaplar gönderdik. Onun için bu sonbahar hiçbir yoksul kızımıza düğün yapamadık… Gelecek sonbahara inşallah.” (Ağaoğlu, 1969, 165)
Derneğin kitap gönderdiği ya da telgraf çektiği hedef kitlesine bakıldığında, bu kişilerin belki de çoğunun okuma yazma bilmediği ihtimali ortaya çıkar. Çünkü geri kalmış kadınlara gönderilen “gönlümüz sizinledir” telgrafının onları geliştirmek adına yapılan bir şey olmadığı açıkça görülür. Ayrıca gönderilen çeşitli kitaplar, okuma yazma bilmeyen kimseler için hiçbir şey ifade etmez. Ayrıca, maddi açıdan derneği zorlamadan yapılan bu faaliyetler sebebiyle ihtiyacı olan hiçbir kimsenin düğününün yapılamaması da gayet ironik bir durumdur. Ağaoğlu eserinde örnek verdiği Kadınları Kalkındırma Derneği ile genel bir dernek profili çizerek, onların işlevsizliğini, yaptıkları faaliyetler ile okuyucuya aktarır.
Adalet Ağaoğlu, söz ettiği derneğin işlevsizliğini vurgularken aynı zamanda toplumun duyarsızlığına da dikkat çeker, kurulan derneklerin amaçları doğrultusunda faaliyet yapmamasının yanı sıra toplumun problem olarak değerlendirdiği çoğu şeyin yine toplum tarafından ortaya çıkarıldığı okuyucuya aktarılır.
“SADIK: (Sakin.) Öyleyse suç bende mi? O kadar namusumla çalıştığım günler oldu. Sekiz lira yevmiye… İş bitince de, yallah Sadık dışarı… Hani bunun emekliliği?.. Hani çocuk zammı, ha?
FATMA HANIM: Bana ne söylüyorsun, aa! Ben hükümet kapısı mıyım burada? İçme. Yine çalış. Şimdi sendikacılar var, grevciler var. Her bir şey var. Ben ne bileyim? Benim bileceğim iş mi?
SADIK: Hani Fatma’nın emekliliği? Hani çocuk zammı? On yıldır hizmetçilik eder. Bir çocuk doğurdu mu, yallah Fatma kapı dışarı…
FATMA HANIM: Düzen böyle kurulmuş. Ben ne yapayım?” (Ağaoğlu, 1969, 157)
Fatma Hanım ve Sadık arasında geçen bu diyaloglar toplum tarafından oluşturulan düzenin eleştirisini yapar. Fatma Hanımın düzen olarak değerlendirdiği şey sistemin ta kendisi olarak yorumlanır.Edward Albee’nin Hayvanat Bahçesi Masalı adlı oyunun da temelini oluşturan sistem, bireylerin sisteme dahil olup olmama durumları ya da sisteme uygun hareket etmemeleri paralelinde toplumun üstesinden gelmek zorunda olduğu sorunların oluşmasına sebep olan temel etkendir. Adalet Ağaoğlu da Sadık ve Fatma Kadının içerisinde bulunduğu problemli duruma sebep olarak sistemi öne sürer. Ayrıca Fatma Hanımın düzenin eleştirisini yapmak bir yana kabul edip onun arkasına sığınması ise topluma dahil olan bireylerin genel profilini okuyucuya aktarmak için kullanılır. Kişilerin sistemin getirilerini doğrudan kabul etmelerinin temelinde ise devletin koyduğu yasaların kişileri koruma noktasında eksikleri olduğunu gösterir. Özellikle kadınları korumaya yönelik koyulan kanunlar ne yazık ki işlevsiz birer kural haline gelir. Çatıdaki Çatlak oyunu 1969 yılında yazılmış olmasına rağmen günümüzdeki problemler ve sorunlar üzerinde durmayı başarır.
“1960’lardan sonra yazılan oyunlarda özellikle kadın sorunları üzerinde durulmuş, gecekondu semtlerinde, köylerde yaşayan kadınlara uygulanan her çeşit baskı yansıtılmıştır. Bu oyunlarda tutucu ve yoksul çevre kadınlarının dramına yer verilmiş, köylerde kadının kendi eşini seçme hakkı olmadığı, genç kızların başlık parasına satıldığı, hatta besleme olarak varlıklı evlere verildiği, koruyacak kimsesi olmayan genç kız ve kadınların cinsel bakımdan sömürüldüğü, evli kadınların kayna ve koca baskısı altında inletildiği, üzerine kuma getirildiği, köle gibi çalıştırıldığı, kenar semtlerde çalışan kadının parasının zorla elinden alındığı, kocasından dayak yediği gösterilmiştir. Kadın bütün bunlara katlanmak zorundadır. Çünkü gelenekler ve yasalar kadını korumaya yetmemektedir.” ( http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1242/14183.pdf )
KAYNAKÇA
- Ağaoğlu, Adalet, Toplu Oyunlar – 1 (Çatıdaki Çatlak), Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2009
- http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1242/14183.pdf